Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın 18 Mart 2015 Konuşması



Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın 18 Mart 2015 Konuşması

TRT’nin içine kedi kaçması nedeni ile yayını kestiği efsanevi konuşmadır…
Saygıdeğer konuklar,
Sevdalısını geride bırakıp, anasının nasırlı ellerini öpüp 100 yıl önce bizler için kavgaya tutuşanları, istikbalimiz için istiklal mücadelesi verenleri, savaştan barış çıkartanları, cumhuriyetimize önsöz yazanları anmaya geldiniz.
Beklendiğiniz topraklardasınız. Çanakkale’de değil çelikten kaledesiniz.
“Siperlerde bize de yer açın” diye haykıranlar,
“dedeciğim biz geldik” diyenler,
dünyadaki mahşerin 100 yıllık iftiharını yaşamaya hoşgeldiniz.
Biz çanakkalelilere onur verdiniz.
Değerli konuklar, sesime kulak verenler, sizi tanıyorum.
Sesimin şu an ulaştığı sizleri; adınızı, hayatınızı bilmesem de tanıyorum.
Yanınızda değildim, ama duydum.
Çanakkale türküsü söylenince eşlik ettiniz.
Görmedim ama biliyorum, siz de kınalanıp cepheye gönderilen aslanları, kendi cenaze namazını kılanları duyunca gözyaşı döktünüz.
15 yaşında toprağa düşenleri, okullarını bırakıp cepheye koşanları duyunca yandınız.
Nice acıları ve kahramanlıkları duyunca boğazınız düğümlendi, vücudunuz ürperdi.
Dualarınızda, dudaklarınızda onlara da yer verdiniz.
Evet sizleri biliyorum.
Seyit Onbaşı kadar olmasa da ağır yüklerin altına girdiniz.
Anafartalar’da Mustafa Kemal kadar olmasa da, acılara şahit oldunuz, nice darboğazlardan geçtiniz.
Mustafa Kemal gibi siz de kalbinizden vuruldunuz.
Onurunuzu, namusunuzu, inancınızı Çanakkale gibi korudunuz.
Hayatınızın bir yerinde Çanakkale gibi saldırılara uğradınız, Çanakkale gibi direndiniz.
Artık siz de Çanakkale’siniz. Çanakkale sizsiniz.
Değerli konuklar, müsaadenizle şimdi sizlere seslenmeyeceğim.
Sizlere siperleri, gemileri, birlikleri, tüfekleri de anlatmayacağım.
Çünkü bugün bütün kelimeler kifayetsiz, bütün cümleler yetersiz.
100. yıl nedeniyle bu defa aziz şehitlerimize hitap etmek, onların manevi ruhlarına seslenmek istiyorum.
Ey bu topraklar için toprağa düşenler,
bir hilal uğruna güneş gibi batanlar,
siz kara toprağın üstünde de, altında da bir oldunuz,
bizse ayrıştık, bölündük, hatta birbirimizi öldürdük.
Siz fakirlik içinde kazandınız,
bizse, zenginleştikçe kaybettik.
Siz düşmanınızı bile kucağınıza aldınız,
bizse dostumuzun dahi boğazına sarıldık.
Dün bir avuç yer ne kadar çok kişinin olmuş,
bugün koskoca bir memleket ne kadar az kişinin kalmış,
siz şimdi ebedi istirahatgahınızda uyuyorsunuz,
bizse derin uykulardayız. Ve asıl uyuyan biziz.
Ve Seyit Onbaşı’ya sesleniyorum.
Sen sadece 215 kiloyu değil koca Seyit,
sen vatan yükünü de sırtlayıp kaldıransın.
Oysa biz senin gibi ağır yüklerin altına giremedik.
Kolayı seçtik, sana layık olamadık.
Sen düşmanın dümenini bombalarken,
biz düşmanın dümen suyuna girdik.
Takımıyla yahya çavuşa sesleniyorum.
63 kişilik birliğinle kenetlenip bir olan yahya çavuş,
sen 2000 kişiye karşı destanlar yazansın.
bizse senin gibi, takımın gibi zorluklara karşı bir olamadık.
12 Eylül’de bölündük,
Sivas’ta yüreğimize ateşler düşürdük,
Maraş’ta ve daha nicelerinde insanlığımızı öldürdük.
Sevdiğini geride bırakan kahraman,
sen yârinin kokusunu, barutun kokusuna terk edensin.
Yar diye vatanını bilen, ölümü beklerken bile kadınına mektup yazıp, ruhum diye hitap edebilensin.
Bizse kadınlarımızı hak ettiği yere getiremedik,
özgecanları ve daha nice kadınlarımızı hayatta tutamadık.
Sen kadınına mektubunun arasında çiçekler gönderirken,
biz gözlerinin altından morluğu, vücudundan karayı, yarayı eksik edemedik.
Sizlerin vücudundaki kurşunlar onur madalyanız,
kadınlarımızın vücutlarındaki morluklarsa bizim utanç vesikamızdır.
Biz erkek olduk, ama adam olamadık.
Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal’e sesleniyorum.
Sen mektubunda düşmanların evlatları için “kahramanlar” diyensin, onların annelerine “gözyaşlarınızı dindirin” diye seslenensin.
Ve sen onları da evlat bilip, bu toprağı dost diye tanıtansın.
Biz senin gibi hoşgörülü olamadık.
Bu vatanda herkesi kucaklayamadık.
Değil yabancı anaların gözyaşlarını dindirmek, kendi analarımızın bile gözyaşlarını durduramadık.
*
Sözün özü “1915 Çanakkale ruhu” sınavından çok da başarılı çıkamadık. Ama çok şey öğrendik.
Ben de çok şey öğrendim.
Büyük balığın, küçük balığı her zaman yiyemeyeceğini, Nusrat senden öğrendim.
Merminin mertlikle, tüfeğin yürekle boy ölçüşemediğini siz atalarımızdan öğrendim.
Çanakkale’de, küllerinden yeniden doğmayı prangaları kırıp, yeniden ayağa kalkmayı öğrendim.
Çanakkale’yle ilgili birçok şeyi bildim, öğrendim, anladım.
Ama bir tek şeyi anlayamadım.
Ey büyük Atatürk,
seni anlayamayanları anlayamadım.
***
Ey analarının goncagülleri ve babalarının koç yiğitleri gene de üzülmeyiniz ve huzur içinde uyuyunuz.
Sizlerin huzurunda diyorum ki, Anafartalar’da ki gibi Türkiye’ye hücum da etseler, Arıburnu gibi direniriz.
Conkbayırı’nda ki gibi kalbimizden şarapnelle de vurulsak, namazgah tabyası gibi topla da dövülsek, Çimenlik kalesi gibi dik, Kilitbahir kalesi gibi sağlam dururuz.
57. Alay gibi gerektiğinde son neferimize, son nefesimize kadar mücadele ederiz.
Yürüdüğü yolda iz bırakmayan, o yoldan geçmiş sayılmaz.
Ey şehitlerimiz, siz de Çanakkale’de iz bıraktınız.
Haşa ne Çanakkale’si, tarihimizde de, yüreğimizde de, ruhumuzda da iz bıraktınız.
Bizler ilhamımızı siz şehitlerimizden alıyoruz,
biz de sizin gibi özgürlüğümüze ve barışa bu kentte sahip çıkıyoruz.
100 yıl önce hiç düşünmeden canından vazgeçen sizler
bağımsızlığınızdan, özgürlüğünüzden vazgeçmediniz
çocuklarından, analarından kopan sizler
hürriyetinizden koparılamadınız.
Şimdi, Mehmet Akif gibi hep bir ağızdan haykırarak diyeceğiz ki;
ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
hangi çılgın bana zincir vuracakmış? şaşarım
kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım
yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Aziz şehitlerimiz size söz;
barışın kenti Çanakkale’de, ülkemizde ve dünyada barışı yücelteceğiz. Kardeş olacağız.
Çünkü Çanakkale Savaşı kardeşlerle, düşmanların savaşıdır.
Çünkü kardeşliğe yapılan bir hücum, tek kelimeyle ihanet katarına eklenmektir.
Türkle – Kürt çatışırsa ne Türk kalır ne Kürt
Aleviyle – Sünni ayrışırsa ne Alevi kalır ne Sünni.
Oysa Türkle – Kürt, Aleviyle-Sünni birleşirse ne zalim kalır ne de zulüm.
onun için barışın kenti Çanakkale’den,
savaşın 100. yıldönümünden haykırıyorum;
Meriç kıyısındaki minicik bir kum tanesinden,
Ağrı dağı’nın yamacındaki yabani bir ota kadar her yere barış istiyoruz
Sinopta şu anda sahile vuran bir dalganın köpüğünden,
Hatay’ın Kızılçat köyünde açan çiçeğe kadar
herşeyde barış istiyoruz.
İstiyoruz ki; etrafımızdaki çember daralmasın,
barış ve özgürlük nefes alsın.
Barışın kenti Çanakkale’nin Belediye başkanı olarak;
inatla ama umutla barışın hakim olduğu bir dünya hayalimi sürdüreceğim.
Biliyorum ki ;
şehitlerimizin mezarlarında ki her bir kitabeyi öpen çanakkale rüzgarı, koparılmış güller gibi solan kahramanlardan her yere barış taşıyacak.
Biliyorum ki;
100 yıl önce kavuşma hayallerinin eriyip kül olduğu bu yerden, barış adıyla bir kıvılcım yanıp, çoban ateşiyle dağları dolaşacak.
Bunun için biz de siz şehitlerimiz gibi;
ekmeğimizden tasarruf edeceğiz, ama şerefimizden asla
candan olacağız, yardan olacağız,
ama özgürlük ve barış kokan bir dünyadan asla
biz de sizler gibi;
düşmanımızı kucağımızda taşıyacağız, ama sırtımızda asla.
Son nefesimizi tüketeceğiz, ama onurlu mirasınızı asla.
Bedenimizi çiğnetiriz, ama özgürlük ve barış yeminimizi asla.
Ey aziz şehitlerimiz,
siz toprağın altındakiler, biz üstündekilere ilham olsun.
Bükülmez bileklerinize, korku bilmez yüreklerinize selam olsun.
Özgürlük için toprağa düşüp, toprak olan siz şehitlerimizin ruhları şad olsun.
Saygıdeğer misafirler,
18 Mart Şehitler günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 100. yılı anma konuşmama son verirken;
bizlere bağımsız, başı dik bir ülke, özgürlükçü bir ruh miras bırakan başta Mustafa Kemal Atatürk ve mücadele arkadaşları olmak üzere, onların kurduğu laik ve demokratik cumhuriyetimizi korumak ve kollamak ülküsüyle, ülkemizin varlığı ve bütünlüğü için dün olduğu gibi bugün de hiç düşünmeden canını vermiş Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, Emniyet teşkilatımızın tüm şehitlerini rahmet, gazilerimizi minnetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.
Çanakkale gibi tarihi sorumluluğu çok büyük bir kentin belediye başkanı olmanın onuru ve 1915’in omuzlarımızdaki derin sorumluluğuyla sizleri sevgi ve saygıyla selamlarken
son sözüm şudur;
yaşasın kardeşliğimiz , yaşasın özgürlüğümüz
ve yaşasın barış…
Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan 
Print Friendly, PDF & Email

Leave a Reply