Firavunların tanrıları Amerika, Başrahipleri ise İsrail’dir…
Zahide Uçar: Firavunların tanrıları Amerika, Başrahipleri ise İsrail’dir…
Haberler – Zahide Uçar
07 Temmuz 2013
Başlığı Ergün Poyraz’ın esir evinde yazdığı “İPLİKÇİ” kitabından aldım. Kitabında;
“Eski Mısır’da Firavunlar onayı nasıl alırdı? Firavunların Firavun olması için öncelikle baş tanrı tarafından onaylanmaları gerekiyordu.
Baştanrı; mermerden dev bir heykel!
Mermerden dev heykel nasıl onay verirdi?
Hafifçe öne eğilerek…
Bu işte, baş eğerek onaylamada tüm Mısır halkının bilmediği bir sır vardı!
Bu sırrı sadece başrahip biliyordu.
Bir de evet, tören sırasında Firavun tanık oluyordu.
O kadar, sadece o kadar.
Başrahibin, Firavun’un sunduğu saygının ardından, geliştirilen ritüel sayesinde heykeli kimse görmeden arkadan hafifçe itmesi ve bu itme etkisiyle hafifçe kımıldayan bir mermer heykel!..
Tanrı onayı!
Firavun’un bütün gücü başrahibin elindeydi. Firavun, başrahibe boyun eğdiği oranda ve mermer baş tanrı da başrahibe boyun eğdiği kadar vardı.
Bugün yeryüzündeki birçok ülkenin başına geçen Firavunların tanrıları Amerika, Başrahipleri ise İsrail!..” (Ergün
Poyraz-İplikçi” Kirli İlişkiler Yumağı”)
Bu girişten sonra;
“Şimdi Ortadoğu’da Firavun değişim zamanı…”
Diyebiliriz.
Eskiyen, beceremeyen Firavunlar yerine yeni Firavunlar konuyor.
Bütün DİN, DİL, ve kültürleri bozarak;
Tek din, tek dil, tek kültürlü, tek banka sistemi, tek kredi kartı olan, çiplenmiş robotların varlığında tek bir dünya devleti kurma hayali…
Tepesinde şeytana tapan küresel elit..
Şeytana İslami ritüellerden bir kıyafet giydirerek kim pazarlayabilirdi?
Tabii ki Müslüman maskeli bir Firavun!..
Misyonerliği(misyonerlik din meselesi değil, siyasi bir oluşumdur) serbest bırakarak Anadolu’yu 50 binin üzerinde Evangelist kilise ile donatan Firavun, baştanrının(Ra) mermerden heykelini ittiren başrahibi görmüştü… Anıtkabirde saygı duruşunda durmayı “put gibi durmak” olarak yorumlayan zat, eşiyle birlikte siyonizmin babası olan, mason Yahudi Theodor HERZL’in huzurunda saygı duruşunda kameralara poz veriyordu!
Yani; “baştanrıyı ittiren ellerin üstadına saygısını sunuyordu.”
Dinlerarası diyalog dümeninde rol alanların görevi, İslami ritüeller üzerinden ŞEYTANI giydirerek millete yutturmaktır. Kapitalist Evangelist Protostan Müslüman… Tek dünya devletinin üretilmiş dini…
Bunun için bütün dinler yok edilmeliydi…
İçinde bizim inandığımız Allah’ın olmadığı, Muhammedi ahlakın olmadığı; Rockefeller, Rothschild, Sorosgillerin sömürü düzeninin DİN DİYE DAYATILDIĞI, Evanjelizme hizmet eden Firavun ve ekibi(!)..
Firavun camilere el attı. VİP cami yaptırdı. Camiyi, dini, diyaneti, imamı Firavun siyasetine malzeme yaptı.
Şimdi camiler spor alanlarına dönüştürülüyor. Diyanet’in yaz kurslarında (İBADET ETMİYORUZ, SPOR YAPIYORUZ) projesi başlatıldı.
Amaç, camileri ibadethane olmaktan çıkartıp, dini ritüeller konusunda çocuklarımızın kafasını karıştırmaktır.
Dini ritüelleri bozup, içini boşalttıktan sonra Anadolu’da açılan 50 binin üzerindeki Evangelist kiliselerin müşterisi bol olacaktır(!)..
Tek dünya dini… Şeytana ibadet eden cübbeli, sakallı müritler…
Firavun şimdi korku içinde(!).. RUHDAŞI Mursi gitti. Esad’I GÖNDEREMEDİ. ÖSO katilleri elinde kaldı. Oysa ne çok hizmet etmişti başrahibe.
İmam Hatip Lisesinde hatiplik öğrenip imamlığı es geçtiği için, şeytanın yoldaşlığının “yoldan çıkarana kadar” olduğunu öğrenememiş zavallı(!)..
Şeytanın bütün dinlere, bütün zenginliklere, sahip olabilmesi için bulunduğu ülkenin bütün kaynaklarını hizmetlerine sunmuştu oysa(!).. Bankaları, suları, tarımı, toprağı, madenleri, şirketleri, limanları, tohumu, eğitimi efendilerine terk etmişti. Küresel elite kukla yetiştirmek için beş yaşındaki bebeleri analarının kucağından koparıp, küreci kobay laboratuvarlarına almıştı.
Devletin adını bile silmek için uğraşmış, ülkeyi şehir devletçiklere bölebilmenin alt yapısını hazırlamıştı. Orduyu CİA istihbaratı ile iş birliği içinde kafeslemiş, CİA’yı, MOSSAD’ı polis teşkilatının içine yerleştirmişti. Dinler bahçesi kurup diyalog mescitleri yapmıştı. Milletin tarihini ters yüz etmiş, T.C. Devletini kuranlara küfür etmeyi yasallaştırmıştı. Bütün dünya insanlığının yaşam ve ölümünü eline almaya çalışan şeytana ne çok hizmet etmişti. “Tek Dünya Devleti” ni kurmak isteyen efendilerinin sadık bir müridi olmuştu.
Sihir bozuldu. Beyzbol sopası ile birşeylerin ters gittiğini anlamıştı.
Polisiyle, savcısıyla, hakimiyle, esir evleriyle korkuttuğu, teleihanet kanalları vasıtası ile subliminal mesaj yoluyla uyuşup dumura uğrattığını sandığı insanlar birden meydanları dolduruverdi.
Gazları, tomaları, mermileri olan F Polis ile saldırdı. Öldürdü, gözlerini çıkardı, yaraladı, palalı, ne idüğü belirsiz “Özgür Recep Ordusu” elemanlarını üzerlerine saldı. Nafile… Direnişçileri evlerine yollayamadı.
Kışkırttı. İçlerine provokatörlerini soktu. Olmadı. Direnişçiler bakanlarından, özel ve güzel maaşa bağlı gazetecilerinden, yandaş valilerinden, yandaş emniyet müdürlerinden, danışmanlarından daha akıllı, daha birikimliydi.
Gaz attı, kışkırttı. İstedi ki şiddete başvursunlar. İç savaş çıksın. Ülke kaosa sürüklensin. Olmadı. Jopa, gaza, kurşuna karanfille, şarkıyla, türküyle cevap verdiler. Hırsını, öfkesini boşaltabileceği meşru ortamı bir türlü elde edemedi.
Efendilerine peşkeş çektiği bütün değerlerini geri istiyorlar, Firavun saltanatına dur diyorlardı.
Üstelik sadece Firavun’a değil, bütün Firavun yedeklerine, Firavun basınına, Firavun polislerine, Firavun adaylarına, aday adaylarına, Firavun bastonlarına da “seni biliyorum, tanıyorum, buraya kadar, buradan öte geçit yok” diyordu.
Vahdettin ve Damat Ferit’i, Ali Kemalleri, Şeyh Said’leri aklarken Vahdettin ve ekibi üzerinden nasıl kendi ihanetlerini aklamaya kalktılarsa;
MURSİ’ye sahip çıkarken de;
Aslında kendi Firavun düzenlerine sahip çıkıyorlar.
Oysa uyarmıştık;
“Amerikan(Siyonizm) maymunlarının sonu kafestir.”
Her toprak belli bir süre içinde üzerine kusulan zehri temizler ve üretmeye kaldığı yerden devam eder.
Şeytanın yoldaşlığı yoldan çıkarana kadardır!!.
İLK KURŞUN