Başbakan’ın “Atatürk de Kürdistan Demişti!” İddiasına Cevap / Sinan MEYDAN
Başbakan’ın “Atatürk de Kürdistan Demişti!” İddiasına Cevap / Sinan MEYDAN
Başbakan Erdoğan, 19 Kasım 2013’te yaptığı grup konuşmasında şöyle demiştir: “…MHP ve CHP milletvekilleri gitsinler ilk meclis zabıtlarını okusunlar. Bugün karşı çıktıklarını orada görecekler.Kürdistan kelimesini o meclis zabıtlarında görecekler. Anasır-ı İslam kavramını o zabıtlarda görecekler. Biraz daha geriye Osmanlıya gittiklerine doğu ve güneydoğunun Kürdistan eyaleti olduğunu görecekler.
1. Dünya savaşı sonrasında ülkemizi işgal edenler uzaydan gelmedi. O zulmü iliklerine kadar en iyi hisseden belki de Gazi Mustafa Kemal’di. Onlarla büyük mücadele etti. 29 Ekim 1923’te aynı Mustafa Kemal bu devletlerle barışa dostluğa dayalı ilişkiler başlattı.
Diyor ki Gazi, ‘Milli hudutlar içinde yaşayan çeşitli İslam hususlar öz kardeşlerdir. Bizce kati olarak belirli olan bir şey varsa o da milli hudutlarımız içinde Türk, Kürt, Laz, Çerkez tüm İslami hususlar çıkar birliği içindedirler. Beraber çalışmaya karar vermişlerdir. Dindarca bir vahdet vardır. Hiç şüphe etmeyiniz ki Kürte, Laza reyi sorulduğu zaman bu reyi vereceklerdir.(…’) Daha işin başında Mustafa kemal Irak ve Suriye halkları bizim kardeşimizdir diyor. Türkiye’nin yakın tarihi MHP ve CHP’nin çizdiği gibi bir tablo değildir. Bize ne diyorlar bölücü… Peki Mustafa Kemal de mi bölücüydü.”
Sırayla gidelim!
Birinci Meclis Zabıtlarında “Kürdistan” ve “anasaır-ı İslam” (İslam unusuru) sözcüklerinin geçtiği doğrudur!
Osmanlı’da belli bir dönem Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun “Kürdistan eyaleti” olduğu da doğrudur!
Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı sırasında Birinci Meclis’te zaman zaman “Kürt”, Kürdistan” ve “anasır-ı İslam” ifadelerini kullandığı da doğrudur.
Ancak işin özü hiç de Başbakan Erdoğan’ın iddia ettiği gibi değildir.
Şöyle ki:
Evet, 1920’li yıllarda, Atatürk ve diğer milletvekilleri, Osmanlı’da kullanılan “Kürdistan” ifadesini kullanmışlardır.
Anadolu’nun her yanının işgal edildiği Kurtuluş Savaşı koşullarında, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde Kürtlerin İngilizlerce Kurtuluş Savaşı’na karşı isyana teşvik edildiği, özerk ve bağımsız Kürdistan vaadleriyle kandırılmaya çalışıldığı bir ortamda Atatürk, çok hızlı hareket edip en anlaşılır, en doğrudan birlik ve beraberlik mesajlarını Kürtlere iletmek istemiştir. Bu sırada doğal olarak bilinen yer adlarını kullanmıştır. Bu nedenle gerektiğinde –daha çok coğrafi bir yer adı olan- “Kürdistan” veya “Kürdistan-ı Türki” ifadesini de kullanmıştır. Atatürk, 1920’lerin Kurtuluş Savaşı koşullarında coğrafi olarak Kürdistan ifadesini kullanarak, İngiliz emperyalizminin siyasi olarak özerk veya bağımsız Kürdistan kurmasını, Anadolu’yu bölüp parçalamasını engellemek istemiştir. Bunda da başarılı olmuştur.
Şimdi de gelelim Başbakan Erdoğan’ın Atatürk’ten aktardığı o sözlere: Başbakan’ın ifadeleriyle; “Diyor ki Gazi, ‘Milli hudutlar içinde yaşana çeşitli İslam hususlar öz kardeşlerdir. Bizce kati olarak belirli olan bir şey varsa o da milli hudutlarımız içinde Türk, Kürt, Laz, Çerkez tüm İslami hususlar çıkar birliği içindedirler. Beraber çalışmaya karar vermişlerdir. Dindarca bir vahdet vardır. Hiç şüphe etmeyiniz ki Kürt’, Laza reyi sorulduğu zaman bu reyi vereceklerdir.(…)”
Başbakan Erdoğan’ın yalnızca küçük bir bölümünü aktardığı bu konuşmayı Atatürk, 3 Temmuz 1920’de TBMM Gizli Oturumunda yapmıştır. Şöyle demiştir Atatürk:
“Genel olarak ilke şudur: Ulusal sınır olarak çizdiğimiz alan içinde yaşayan çeşitli İslam unsurları birbirine karşı ırksal, çevresel ve ahlaksal bütün hukuk kurallarına uyan öz kardeştirler. Böylece onların isteklerine karşı bir şey yapmayı biz de istemeyiz. Bizce kesin olarak belirgin olan şey varsa o da ulusal sınır içindeki Kürt, Türk, Laz, Çerkez ve diğer bütün İslam unsurlar ortak çıkara sahiptir. Birlikte çalışmaya karar vermişlerdir. Yoksa hiçbir zaman başka bir anlayış yoktur. Vicdani istek ile kartdeşçesine ve dindarca bir bağlılık vardır.”
Atatürk bu konuşmayı, bir taraftan Yunan ordusunun Anadolu içlerine doğru ilerlediği, diğer taraftan İngilizler, İstanbul hükümetleri ve Padişah Vahdettin’in kışkırtmalarıyla Anadolu’da Milli Harekete karşı iç isyanların patlak verdiği Kurtuluş Savaşı’nın en bunalımlı döneminde yapmıştır. Konuşmanın yapıldığı Temmız 1920’den birkaç ay sonra Kurtuluş Savaşı sırasındaki en etkili Kürtçü isyanlardan biri olan Koçgiri isyanı başlayacaktır. Yani İngiliz emperyalizminin Kürtleri özerklik ve bağımsızlık vaadleriyle Türklere karşı kışkırtıp Milli Harekete karşı isyana teşvik ettiği günlerdir. İşte o günlerde Atatürk ısararla Anadolu’daki etnik unsurların; Türklerin, Kürtlerin, Çerkezlerin birbirinden ayrılmaz bir bütün olduklarını, kaderlerini birleştirdiklerini belirterek, onları bir arada tutan unsurun da “anasır-ı İslam” yani “İslam unsuru” olduğunu ifade etmiştir. Bu 1920’lerin Kurtuluş Savaşı koşullarında, Atatürk’ün sıkça dile getirdiği bir “kurtuluş stratejisidir”. Ve tamamen tarihsel, toplumsal ve sosyolojik gerçeklere uygun bir stratejidir. Ayrıca Atatürk hayatının hiçbir döneminde Anadolu’daki etnik unsurları, “anasır-ı İslamı” da reddetmemiştir. Atatürk Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Türk milletini tanımlarken Cumhuriyeti kuran bu unsurların Türk milletini oluşturduklarını ifade etmiştir. Onun bu ifadesi önce 1924 Anayasası’nda, sonra ise 1930 tarihli “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” kitabında yer almıştır. Atatürk milleti, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” diye tanımlamıştır. Görüldüğü gibi burada Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda görev almış bütün etnik unsurlara sahip çıkılmış, bu unsurların tamamı Türk milletini oluşturmuştur, ancak hiçbir etnik unsur Türk milletinin “yanına” ya da “önüne” konulmamıştır.
Atatürk, 1930 yılında “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” kitabında şöyle demiştir:
“Bugünkü Türk milleti siyasi ve sosyal topluluğu içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkeslik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaşlarımız ve millettaşlarımız vardır. Fakat geçmişin bu keyfi idare devrinin sonuncusu olan bu yanlış adlandırmalar, düşmana alet olmuş birkaç gerici beyinsiz dışında hiçbir millet ferdi üzerinde kederlenmekten başka bir etki meydana getirmemiştir.Çünkü bu milletin fertleri de genel Türk toplumu gibi aynı ortak geçmişe, tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar. Bugün içimizde bulunan Hıristiyan, Musevi vatandaşlar kader ve talihlerini Türk milletine vicdani arzularıyla bağladıktan sonra kendilerine yan gözle, yabancı gözü ile bakmak medeni Türk milletinin asil ahlakından beklenebilir mi?”
Görüldüğü gibi Atatürk, 1930 yılında halka “Kürtlük fikri, Çerkeslik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda” etmek isteyenleri, “düşmana alet olmuş birkaç gerici beyinsiz” diye adlandırmış ve bütün bu etnik unsurların, “genel Türk toplumun” eşit haklara sahip yurttaşları olduklarını belirtmiştir. Atatürk, 1920’lerin Kurtuluş Savaşı’na özgü “kurtuluş stratejisi” gereği etnik unsurları “anasır-ı İslam” söylemiyle bir arada tutarken, 1930’da Türkiye Cumhuriyeti’deki etnik unsurları, “Türk milletinin eşit haklara sahip yurttaşları” diye adlandırmıştır.
İşte tam da bu noktada 1920-1921 ruhundan söz etmek gerekir!
Son zamanlarda Atatürk Cumhuriyeti’ne karşı olanların sıkça dile getirdiği 1920-1921 ruhu, Atatürk’ün tamamen Kurtuluş Savaşı’na özgü “kurtuluş stratejisi” çerçevesindeki “özel” uygulamalarının zamanından ve zemininden koparılarak “idealleştirilmesiyle” ortaya çıkarılan “yapay” bir ruhtur! Örneğin bu ruhtan söz edenler, Atatürk’ün 1920 koşullarında Meclisi dualarla açması, belli bir döneme kadar hain Vahdettin’e saygıyla hitap etmesi, Halifeliğe vurgu yapması, anasır-ı İslam, Kürt, Kürdistan ifadelerini kullanması gibi uygulamalarını “kutsamak”tadır! Aslında 1920-1921 ruhu tamamen Atatük’ün Kurtuluş Savaşı’na özgü “kurtuluş stratejisi”dir. Belli bir döneme, belli bir amaca yöneliktir. Atatürk, Cumhuriyeti ilan edip Türk devrimini gerçekleştirirken bu kurtuluş stratejisinden vazgeçip “tam bağımsız” ve “çağdaş” bir Türkiye yaratmak için bir dizi yenilik (devrimler) yapmıştır. İşte Atatürk’ün bu “bağımsızlaştıran” ve “çağdaşlaştıran” devrimlerinden rahatsız olan Siyasal İslamcılarımızın bir kısmı genelde reddettikleri Atatürk ve Atatürk devrimleri (Türk Devrimi) yerine, Kurtuluş Savaşı’nın Gazi Mustafa Kemal’ine ve o sıradaki “kurtuluş stratejisine” vurgu yaparak, bir anlamda Cumhuriyet’in Atatürk’ünü ve Atatürk devrimlerini, Kurtuluş Savaşı’nın Gazi Mustafa Kemal’ine yıktırmak istemektedirler!
Sonuç olarak; evet 1920’lerin Kurtuluş Savaşı koşullarında mesajını gereken yerlere en çabuk ve en anlaşılır şekilde ulaştırabilmek için bilinen yer adlarını kullanmaya özen gösteren Atatürk de “Kürdistan” demiştir! Ancak o “Kürdistan” diyen Atatürk, Anadolu’da özerk veya bağımsız Kürdistan kurmak amacıyla çıkarılan Kürtçü isyanların tamamını bastırmış, Sevr Antlaşması’nı yırtıp tarihin çöp tenekesine atarak özerk veya bağımsız Kürdistan kurulmasına yönelik hayallerinin gerçekleşmesini engellemiştir.
Anadolu’da bir Kürdistan bir de Ermenistan’a yer veren o Sevr Antlaşması’nın yırtık parçalarını 90 yıl sonra bugün kimlerin yeniden bir araya getirmeye çalıştığı da herkesin malumudur!
Not: Bu konunun ayrıntılarını “Başbakan Erdoğan’ın ‘Tarih Tezleri’ne EL-CEVAP adlı kitabımın yeni baskılarında bulabilirsiniz.
Sinan MEYDAN
10 ARALIK 2013
You must be logged in to post a comment.