ERMENİLERİN YAPTIĞI “ÇAVUŞOĞLU SAMANLIĞI” KATLİAMI

Anne ve baba tarafından 100’ün üzerinde şehit veren Ercişli ailesi.

Sayın okuyucularımız; Amerikalı tarihçi Justin McCarty’nin Türk Tarih Kurumu Yayınları’ndan çıkan ve Fatma Sarıkaya’nın dilimize kazandırdığı “Ölüm ve Sürgün-Osmanlı Müslümanlarının Etnik Kıyımı, (1821-1922)” adlı eserinden faydalanarak yayımladığımız “Ermenilerin yaptığı katliama tarihçi bakışı” adlı dizimiz dün sona erdi.
Yazı dizisi yayınlanırken okuyucularımızdan gelen e-postalar arasında kendi ailesinin de katliama maruz kaldığını ve bunun da belgesinin mevcut olduğunu belirten Gültekin Çavuşoğlu, tarihe “Çavuşoğlu Samanlığı” katliamı olarak geçen olayla ilgili tafsilatlı bilgi verdi.
Biz daha önce Van’ın Erciş ilçesinde gerçekleşen ’Çavuşoğlu Samanlığı’katliamına kısaca değinmiştik. Şimdi bu katliamla ilgili önce Sayın Gültekin Çavuşoğlu’nun verdiği bilgiyi, daha sonra dedesi Çavuşoğlu Samanlığı’nda katledilen, annesi ise tesadüfen kurtulan Sayın Prof. Dr. Hanım Halilova’nın “Ebulfez Elçibey ile Bağımsızlığa Giden Yol” adlı kitabında bahsettiği öyküyü aktaracağız. Sayın Prof. Dr. Metin Özbek’in Çavuşoğlu Samanlığı’nda bir evin temel hafriyatı sırasında bulunan insan iskeletleri üzerinde yaptığı antropolojik araştırmalarını yayınladıktan sonra “Öz Erciş Haber” gazetesinden yaptığımız alıntının ışığında Ermeni mezalimi ve Erciş’in kurtuluş günü hakkında bilgi vereceğiz…

***

Gültekin Çavuşoğlu’nu dinliyoruz:
Aslen Vanlıyım. Bildiğiniz gibi Doğu’da en büyük Ermeni vahşetini yaşayan bölge Van ve çevresidir. Van’da da en büyük katliama maruz kalan Erciş ilçesinde benim ailem Çavuşoğlu’lardır. Benim hem baba hem de anne tarafım katliama maruz kaldı. Katliama ait 100 yıl öncesinde devlet tarafından ailemize verilmiş 1926 yılına ait tutanak(mazbata) elimde mevcuttur. Aynı 1915 tarihinde anne tarafım da Ağrı Doğubeyazıt’ta Ermeni katliamına maruz kalmıştır. Sadece benim anne ve baba tarafından 100’ün üzerinde şehidimiz vardır. Ailemiz katliama maruz kalınca Çavuşoğlu ailesinde küçük çocuklar ortalıkta sahipsiz kaldı. Bu çocukların bir kısmı öldü ve bir kısmı da kayboldu. Kayıp olanlara yıllar sonra ulaşabildik. En son olarak 2007 tarihinde dedelerimizin kardeş olduğu Prof. Dr. Hanım Halilova (Azerbaycan/Bakü) ile 92 yıl sonra kavuşabildik.
1915 yılında Ermeniler tarafından Çavuşoğlu ailesine yapılan katliama ait 1926 tarihli belgeyi Van Müze Müdürlüğü’ne bir teslim tutanağı ile verdim. Van Müzesi’nde Ermeni katliamına maruz kalan Zeve ve Çavuşoğlu mağdurları için yapılmış 100 metrekarelik bir bölüm vardı. Burada toplu Çavuşoğlu Samanlığı’ndan çıkarılan katliam mağdurlarının kesici aletlerle şiddet görmüş kafatasları ve kemikleri sergilenmekteydi. Burası yıllarca ziyaret açıktı. Daha sonra Aktamar Kilisesi’nin açılışında Ermeni misafirlerin rahatsız olmamaları (!) için kaldırılarak depolara atıldı. Şimdi ancak internette, sanal Van Müzesi’nde resimlerini görmek mümkün…

Erciş halkı Ermenilerin kendilerini öldüreceklerine inanmamışlardı.

Erciş’te Ermenilerin1914 yılı Kasım ayının ikisinde, Rusya Osmanlı Devletine resmen harp ilan ederek Türk sınırlarına karşı saldırıya geçtiğinde, Ermeniler bir beyanname yayınlayarak bütün güçleriyle Rus ordusunu destekleyeceklerini duyuruyordu.
Meclis-i Mebusan’da Van milletvekili olarak bulunan, eski komitacı terörist Vahan Papazyan, daha savaş ilan edilmeden, Avrupa’da Ermenice yayınlanan “Wem” dergisine verdiği demeçte; “Doğu cephesinde Türklere karşı savaşacaklarını ve her halükarda Rusları destekleyeceklerini, Kafkasya’da gönüllü Ermeni alaylarının, teyakkuz durumuna geçmesi gerektiğini” (Mehmet Fatih BEKİRHAN, Van Gölü Havzası ve Erciş Tarihi, s. 128) söyler.
Ruslar, 12 Mayıs 1915 tarihinde, Ermeni çetelerinin yardımıyla Erciş’i ele geçirdiklerinde Ercişliler için kara günler başlamış oluyordu.
Tarihte eşi benzeri az bulunan katliamlar ve işkencelerle Ercişlileri soykırıma uğratan Ermeniler, bin yıldır Türk idaresinde hiçbir şekilde ayrımcılığa tabi tutulmadan yaşadıkları bu toprakları kana buluyorlardı.
Rus işgali ve Ermeni mezalimi karşısında Ercişlilerin bir kısmı göç ederek yurtlarını terk ederken, çeşitli sebeplerle göç edemeyip kalanlar ise Ermeni vahşetinin akıl almaz işkencelerini gördükten sonra katledileceklerdi. “Yolda binlerce insan Erciş’ten uzaklaşmak için çaba sarf ederken; bir kısmı tifo, dizanteri, kolera v.b hastalığa yakalanarak hayatını kaybetmiş, bir kısmı da yorgunluktan, açlıktan yollarda kalarak düşman elinde ölüme terk edilmişti. Öte yandan kaçamayan ve topraklarını terk etmek istemeyenlerden bir kısmı dağlara sığınırken, bir kısmı da yıllardır beraber yaşadıkları, komşuluk ve iş ortaklıkları yaptıkları Ermenilerin bir gün kendilerine kötülük edeceklerine, işkence edip öldüreceklerine, ev ve iş yerlerini talan edip yakacaklarına inanmamış ve beklemişlerdi. Yanıldılar ve bu yanılgının faturasını iğrenç vahşi katliamlara maruz kalarak ödediler. Köprüden asmalar, vücutta cep yapmalar, çivilemeler, karın yarmalar, tandırda diri diri yakmalar… Yapılan vahşetin sadece birkaç örneği idi” (Selahattin KOŞAR, Dünden Bugüne Erciş, s. 87.)
Ermeniler tarafından Erciş ve havalisinde yapılan sayısız katliamların kurbanlarından biri de Çavuşoğlu Mustafa’dır. Mustafa Çavuşoğlu, kimseye zararı dokunmayan, Müslüman olsun Ermeni olsun herkesin yardımına koşan iyiliksever bir insandı. Buna rağmen gözü dönmüş Ermeni çeteler Çavuşoğlu Mustafa Beyi zorla bataklığa iterek boğulmasına sebep olmuşlardı.
Bu vahşet Çavuşoğlu ailesinin uğradığı ilk ve son katliam değildir. Yine aynı tarihlerde Çavuşoğlu Müştak Efendi’ye ait, ‘Çavuşoğlu Samanlığı’ olarak bilinen yerde ise daha büyük bir vahşet yaşanmaktaydı.
Katliamlardan kaçan 20 Müslüman Türk, sığındıkları Çavuşoğlu Samanlığı’nda vahşice katledileceklerdir (Çavuşoğlu Samanlığı, günümüzde Erciş merkez Çınarlı caddesi üzerinde Öz Erciş Haber Gazetesinin olduğu yerde bulunmaktaydı.)

Türklerin Ermenilere karşı hiçbir kötü hareketi yoktu. Ermeniler ihanet etti!

Erciş’te yaşanan vahşetten kurtulanlar arasında Ermeniler tarafından şehit edilen Mustafa Çavuşoğlu’nun küçük kızı Merife de bulunmaktadır. Bakü’de kurulmuş olan Bakü Cemiyet-i Hayriye-i İslamiyesi (İslami Yardım Teşkilatı) kimsesi olmayan çocuklara sahip çıkarak onları Nahcivan’a götürüp yetimhaneye yerleştirir.
Nahcivan, Bakü ve bütün Azerbaycan bu tarihlerde Kafkas İslam Ordusu tarafından Rus ve Ermeni vahşetinden kurtarılmış ve Anadolu ile tek toprak ve tek millet halindedir.
Merife Hanım’ın kızı Prof. Dr. Hanım Halilova “Ebulfez Elçibey ile Bağımsızlığa Giden Yol” adlı kitabında bu konuda şunları yazmaktadır:
“Ailem Azerbaycan’a Anadolu’dan gelmiş. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu Kafkas Cephesi’nde bozguna uğrayıp geri çekilince Rus orduları Erzurum, Kars, Van, Ağrı ve Bitlis’i işgal etmişler. Van Gölü çevresini kuşatan Rus birlikleri, özellikle Erciş’e yerleşmişler. Ruslar tarafından kuşatılan halk, yoksul ve perişan durumda bırakılmış, Rus birliklerine güvenen Ermeniler, kurdukları çetelerle katliam yapmışlar. Oysa Ermeniler, uzun yıllar bölge halkıyla birlikte uyum içinde yaşamış ve bölge halkından yardım ve himaye görmüşlerdi. Türklerin Ermenilere karşı hiçbir kötü niyetli hareketi yok iken, Ruslara güvenen Ermeniler, Türklere ihanete başlamışlar. Van’da yerleşmiş olan İngiliz, Rus ve Fransız  konsoloslukları da Ermenilerin bu ihanetlerinde büyük bir destekti. Bu konsolosluklara turist gibi gelen yabancılar, aslında Ermenileri Türklere karşı kışkırtmak için gelen ajanlardı. Bu ajanlar, Ermenilerin Türklere karşı kışkırtılmasında aktif rol oynamışlardı. Hedefleri Doğu Anadolu topraklarını bölmek ve “Doğu Ermenistan”ı kurmaktı.
Bu amaçla bütün köylerin isimlerini değiştirmişler. Erciş’in ismi “Eganis” olmuş. Van’ı kana bulayan Andronik, Erciş’e girdiğinde önce Erciş’in ileri gelenlerini öldürtmüş. Dedem Mustafa Çavuşoğlu ilk öldürülenlerden birisidir. Gökhan Balcı’nın “Soykırıma Uğrayan Türkler” kitabında dedem Mustafa Çavuşoğlu’ndan saygın bir kişi olarak bahsedilmektedir. İşte, Mustafa Çavuşoğlu’nun Erciş’te saygın bir kişi olması nedeni ile Ermeniler, dedemi zorla bataklığa iterek boğulmasına sebep olmuşlardır.”
“Ermeniler, Erciş’in erkeklerini ve birçok kadınını öldürmüşler. Geriye kalan kadın ve çocukları da camiye doldurup yakmak istemişler. Ama Ruslar, Ermenilerin camideki kadın ve çocukları yakmasına izin vermemişler. Camide diri diri yakılmaktan kurtulan bu kadınlar ve çocuklar; Van’dan Muş’a, Muş’tan Iğdır’a gelmişler. Annem Mustafa kızı Merife Çavuşoğlu, küçük kız kardeşi Fatma; bu kadın ve çocukların arasında imişler”.

’Ermenilerin öldürdüğü dedemle ilgili belgeler, Rus arşivlerinde bulundu’

“Annem o zamanlar 7-8 yaşlarında, kardeşi Fatma ise 1 yaşında imiş. Kadın ve çocuklardan bazıları yolda kaybolmuş, bazıları da ölmüş. Annemin kız kardeşi Fatma teyzem yolda kaybolanlardanmış. Iğdır’da akrabası olan bazı kadın ve çocuklar, onların yanına sığınmışlar. Bakü’de kurulmuş olan Bakü Cemiyet-i Hayriye-i İslamiye Teşkilatı, hiç kimsesi olmayan çocukları, Nahcivan’a götürüp yetimhaneye yerleştirmiş. Bu cemiyetin üyelerinden biri olan büyük şairimiz Abdullah Şaik ve Nahcivan’ın Harbi Komiseri olan Yusuf Ziya Talıbzade annemi evlatlık olarak almış.”

“1994 yılından itibaren Türkiye’de kökenimle ilgili olarak araştırmalarda bulundum; ilgili arşivlere baktım. Tam bir sonuca ulaşamadım. Ama 2007 yılında TRT’de yayınlanan Van’da Ermenilerin katliamına uğramış soydaşlarımızı konu alan programa, dönemin Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu ile katılmıştık. Programa gelen konuk dinleyiciler, katliama uğrayan ailelerin mensupları idiler. Program aralarında, stüdyoda konuk dinleyicilerle sohbet edip anne dedemin Van çevresinden ve Çavuşoğlu sülalesinden Mustafa Çavuşoğlu olduğunu söyledim. Onlar da Van’ın Erciş ilçesinde Çavuşoğullarının var olduğunu; Ünal ve Gültekin Çavuşoğlu’nun dedemin akrabası olduğunu söyleyip onların telefon numarasını verdiler”.
“İlk önce Sayın Gültekin Çavuşoğlu ile telefonda konuşup tanıştım; sonra yüz yüze görüştük. Gültekin Çavuşoğlu vatanını milletini seven bir insandır. Van’da ve Türkiye’nin her yerinde onu sevenler ve değer verenler vardır. Ayrıca Gültekin Bey çok vefalıdır. Alparslan Türkeş’in vefatından sonra Erciş’te Alparslan Türkeş İlköğretim Okulunu kendi imkânları ile yaptırdı. Bu zamanda liderin vefatından sonra onu anıp adını ve hatıralarını yaşatmaya çalışan çok az insan vardır. Yine Ercişli olan Sayıştay 4. Daire üyesi çok değerli kardeşim Cavit Erdoğan’la Gültekin Çavuşoğlu beni tanıştırdı”.
“Ebulfez Elçibey, omuz omuza mücadele ettiğimiz yıllar boyunca ailemi yakından tanıdı. Annem, Türkiye Türkü olduğunu ilk kez Elçibey’e söylemiştir. Elçibey’in anneme, Türkiye Türkü olduğu için büyük hürmeti vardı. Hatta Rus arşivinde doktorası için araştırma yaparken Van’ın Erciş ilçesinde Ermeniler tarafından öldürülen tüm erkekler gibi, dedem Mustafa Çavuşoğlu’nun ölümüyle ilgili belgeleri de o bulmuştu” (Prof. Dr. Hanım Halilova, Ebulfez Elçibey ile Bağımsızlığa Giden Yol, s. 42-43-44-45-48. Töre-Devlet yayınları İst. 2013

Çavuşoğlu Samanlığı’nda katledilenlerin işkence ile öldürüldüğü tespit edildi.

Prof. Dr. Metin Özbek’in bölgede yaptığı araştırmalar:
Doğu Anadolu Bölgesi’nde Erzurum, Van, Kars ve Iğdır’da Ermeni katliamını gözler önüne seren kazı çalışmalarında, Ermeniler tarafından vahşi bir şekilde katledilen Türkler’e ait çok sayıda kafatası, kemik parçaları ve materyal bulundu.
Bölgede incelemeler yapmış olan Prof. Dr. Metin Özbek, Erciş’te karşılaştıkları durumu ve sonrasında yapılan çalışmaları şöyle anlatmaktadır:
“Çavuşoğlu Samanlığı denilen mevkide bir evin temel hafriyatı yapılırken büyük bir tesadüf eseri bulunan insan iskeletlerini antropolojik açıdan incelemek üzere teslim alıp Hacettepe Üniversitesi’ndeki laboratuvarımıza götürdüm. Bilindiği gibi, Antropoloji bilim dalı geliştirdiği bir takım teknik ve yöntemlerle insan iskeletlerinde ölüm yaşını, cinsiyeti, ölüm nedenlerini, hastalıkları ve daha birçok bilgileri elde etme imkânı vermektedir. Ayrıca kafataslarından hareketle ırk tayini de yapılmaktadır.
İncelemeye aldığım iskelet kalıntılarında baş ve gövde kemikleri arasında eşleştirmeye gitmek mümkün olmadı. Bu nedenle, birey sayısını sadece kafataslarına göre yaptık ve her kafatasına ayrı bir numara verdik. Daha doğrusu her bireyin ayrı bir antropolojik kimliği oldu.
Buluntular arasında 5 kadın ve 4 erkek tespit ettik. Bireylerin öldükleri esnada kaç yaşında olduklarını gösteren en önemli kriter kalça kemiğindeki “symohysis pubis” adlı kısımdır. 7 kişide bu bölge korunmuştur. Çavuşoğlu Samanlığı’nda bulunan iskeletlerin yaş dağılımını aşağıdaki şekilde tespit ettik:
Kadın (P6) ……………17-18 yaş
Erkek (P7) ……………17-18 yaş
Kadın (P4) ……………18-19 yaş
Kadın (P3) ……………27-30 yaş
Erkek (P2) ……………35-40 yaş
Kadın (P1) ……………39-44 yaş
Erkek (P5) ……………50 yaş (aşağı yukarı)
Çocuk (D1) …………..15 yaş (aşağı yukarı)
Yaş ve cinslerini belirttiğimiz bu iskeletlerin asıl ilginç olan ortak bir yönleri vardı. O da, hepsinin kafataslarında kesici aletlerin bıraktığı darbe izlerinin bulunmasıdır. Daha açıkçası işkence ile öldürülmüş olmalarıdır.”
I. Kafataslarındaki kesme izleri:
No.1) Kadın: Kafatasında kesici bir cismin yol açtığı iki yarık bulunmaktadır. Bunlardan birisi sağ parietalde bulunur. Uzunluğu 42 mm’dir. İkincisi yine sağ parietal üzerinde, başın biraz arkasında olup 36 mm uzunluğundadır. Beyin hedef alınarak indirilen bu darbeler sonucu olay yerinde öldüğü anlaşılmaktadır.

Başlarına vurularak öldürüldükten sonra yakılmış oldukları belirlendi.

No.2) Kadın: (Resim 1) Başında dört kesme izi tespit ettik. Birincisi sol parietal üzerinde olup 95 mm uzunluğundadır. Kesici alet kafatasını yarıp beyne kadar girmiştir. İkinci yarık her iki parietal üzerinde yer alır. Başın tepesine indirilen kesici bir cisim (bir balta olabilir) kafatasını parçalamış, büyük bir olasılıkla beyni de dağıtmıştır. Böyle bir saldırı bireyin o anda ölmesi için yeterlidir. Üçüncü darbe yine sol tarafta, parietale isabet etmiş. Bu yarık birincinin yaklaşık 12 mm arkasındadır. Açılan yarığın uzunluğu 48 mm, genişliği ise 19 mm’dir. Kesilen kısım bir mekiği andırmaktadır. Başa indirilen dördüncü darbe ise üçüncüyle aynı doğrultuda ve onun hemen arkasındadır. Yarığın yarısı oksipital kemik üzerindedir.
No.3) Erkek: (Resim 2a) Başında en çok kesme izi tespit ettiğimiz kişilerden biridir. Birinci darbe sol kulağa isabet etmiş; kesici alet mastoid çıkıntıyı kökünden koparmış, oksipitali de hafifçe sıyırmıştır. İkinci darbe sol göze rastlamış ve proc.frontalis üzerinde derin bir kesme izi bırakmıştır. 75 mm uzunluğundaki üçüncü darbe ise sol parietalde görülür. Beyne giren kesici alet sol tuber parietal’den sutura lambdoidalis’e kadar uzanan bir yarığa yol açmıştır (Bir başka kafatasında). Darbenin şiddetinden kafatasında çatlaklar oluşmuştur. Başın tepesine indirilen dördüncü darbe sagital dikişi kesmiştir. Kesme izi 48 mm uzunluğundadır. Kesici aletin yol açtığı besinci darbe ise yatay planda olup sağ parietal’i sagital dikişe yakın kısımdan sıyırıp götürmüştür. Kesici alet, ayrıca sol zygomatike de isabet etmiş, bu bölgede zygomatikle beraber üst çene kemiğinin bir kısmını da kesmiştir. Birey aynı zamanda ateşe atılıp yakılmıştır.
No.4) Erkek: (Resim 3) Beyne bir kesici cisimle üç ayrı darbe indirilmiş. İlki sağ parietale dikey yönde isabet etmiş, uzunluğu 37 mm olan kesme izi, ikincisi sol parietal ve frontal üzerinde yatay yönde bir yarıktır. Kesme izi 92 mm. uzunluğundadır. Üçüncü darbe yine sol parietale isabet etmiş, uzunluğu 49 mm, genişliği ise 21 mm olan bir yarık meydana getirmiştir. Kesici alet tabula externa’yı sıyırıp götürmüştür. Başa yönelik bu darbeler bireyin derhal ölmesine yol açmıştır. Bir önceki birey gibi, bu da öldürüldükten sonra yakılmıştır.
No.5) Kadın: (Resim 4) Başında dört kesme izi tespit ettik. Birincisi frontal bölgede ve 28 mm uzunluğunda, fazla derin olmayan bir yarık. İkincisi başın tepesinde, her iki parietal üzerinde ve 77 mm uzunluğunda, oldukça derin bir yarıktır. Kadının o anda ölmesi için yeterli darbe. Üçüncü darbe de ölümcül nitelikte, sağ kulağa isabet etmiş, mastoid kısmı kökünden kesip götürdüğü gibi alt çene kondilini de kısmen kesmiş. Dördüncü kesme izi sağ üst çenenin ön alveoler kısmını ilgilendirmektedir. Kesici cisim burada kemiği kesmekle kalmamış, üst ikinci küçük azı dişinin tacında tahribata yol açmıştır.

15 yaşlarındaki kız çocuğu başına 3 kez vurulduktan sonra yakılmış.

No.6) Erkek: Başında dört yarık olan erişkin. Birincisi 57 mm uzunluğunda, 14 mm genişliğinde oldukça derin olup sol parietal üzerindedir. Bu bölgede kesici alet beyne kadar girmiştir. Yarığın ön kısmında sagital dikiş tarafından 23 mm uzunluğunda bir kesme izi vardır. İkinci darbe izi sağ parietal üzerinde ve sagital dikişin ortasındadır. 29 mm uzunluğunda ve 28 mm genişliğindeki bu kesme izi yatay ve oblik yönlerde iki ayrı yarık tarafından kesilmiştir. Bunlardan biri 43 mm, diğeri 42 mm uzunluğundadır. Üçüncü darbe ise sağ parietale isabet etmiş olup, parietal deliğin birkaç mm önünde, oblik bir yönde uzanır. Dördüncü darbe bir kesici aletten ziyade, sagital dikişe yakın kısımda bu erkeğin başına sivri bir cisimle vurulmuş, belki de böyle bir aletle işkence yapılmıştır.
No.7) Erkek: Kesici bir cisimle tam 5 ayrı darbe almış. İlki sol kulak bölgesine isabet etmiş; saldırı aleti mastoid çıkıntıyı tümüyle kesip götürmüş. Hatta zygomatik kemerin kökü de kesilmiş. Sol kulak köküne kesici aletle arka arkaya iki darbe indirilmiştir. Bu darbeler sonucu kişi anında ölmüştür. İkinci kesme izi sağ parietalin lambda dikişine yakın kısımdadır. Kısmen yatay planda olan yarık 41 mm uzunluğundadır. Bu üçüncü kesme izi iki lambda dikişi arasında, oksipital üzerinde ve 44 mm uzunluğundadır. Beşinci kesme izi de başın arkasındadır ve 53 mm uzunluğundadır.
No.8) Kadın: 15 yaşlarında ölen bu kız çocuğunun başında üç kesme izi vardır. İlki sağ parietal üzerinde, 50 mm uzunluğunda ve beyne kadar giren derin bir yarıktır. İkinci kesme izi ise birinciye dikey konumda ve 20 mm uzunluğundadır. Üçüncü yarık başın arkasındadır. Bu kız çocuğu öldürüldükten sonra ayrıca yakılmıştır.
No.9) Kadın: 17-19 yaşlarında ölmüş. Kafatasında korunan kemikler üzerinde herhangi bir darbe izi yok. Oksipitalin önemli bir kısmı kopmuş ve kaybolmuş. Ölüm nedeni hakkında bir şey söyleyemiyoruz.

II. İskeletlerde ırk teşhisi:
Kafatasında ölçü, endis ve morfolojik gözlem yoluyla ırk belirlenebilir. Ancak, her ırk grubu içinde bazı varyasyon durumlarının olduğunu da unutmamalıyız. Antropometri tekniğinin bize sunduğu bilgilerin ışığında Çavuşoğlu Samanlığı’ndan çıkarılan iskeletleri inceledik.
Buna göre önemli bir ırksal ölçüt olan kafatası endisini 8 kafatasında hesapladık. Bulduğumuz değerler 76 ile 89 arasında değişir. O halde, 4 birey mezosefal, diğerleri ise brakisefal gruba girer. Dolikosefal yapıya hiçbir kafatasında rastlamadık. Anadolu’da Alpin ırk tipi oldukça yaygın olup bu ırka brakisefal tipler girdiği gibi, mezosefaller de girmektedir. Elimizdeki iskeletlerin biri hariç hepsi de Alpin ırkına girer. Anadolu Türklerinin çoğunlukla bu ırk içinde yer aldığını hatırlatmak gerekir. 17-19 yaşlarındaki genç bir kadın ise bu gruba girmez; Dinarik ırkın Armenoid adı verilen doğu varyetesine girer.

Çoğunluğu genç olan insanlar, bilinçli katledilmiş, bir kısmı da yakılmıştır.

Boyları hesaplarken Trotter ve Gleser’e ait regresyon denklemlerini kullandık. 3 kadında 152,9 cm, 159,2 cm ve 168,2 cm değerlerini bulurken; 3 erkekte de sırasıyla 170,1; 172,4 ve 173,5 cm değerlerini bulduk.
Çavuşoğlu Samanlığı’nda iskeletlerle birlikte ayrıca 1 gömlek düğmesi, kesici bir yapıya sahip demir parçası ve bir üst çene parçası bulundu. Gülhane Tıp Akademisi Diş Hekimliği Fakültesi’nden Prof. Dr.İlter Uzel’in verdiği bilgiye göre üst total protez fragmanı sağ arka tarafa aittir. Protez kauçuktan, dişler ise porselendir. Protez, 1900’lü yılların başında maddi durumu iyi olan kimselerce kullanılırdı. Protez üzerindeki nikotin lekeleri bir erkeğe ait olduğunu akla getirmektedir. Bu tip porselen, 1915-1925 yılları arasında kullanılmış olup SSN (ABD) firmasının ürünleridir. İskeletlerin ait olduğu devir de böylece belirlenmiş olmaktadır.

III. Uzun kemiklerdeki yaralanma izleri:
Kafataslarında bu kadar çok kesme izine rastlanmış olmasına rağmen, kol, bacak ya da gövdenin diğer kısımlarında yok denecek kadar az darbe izi bulunmaktadır. Tabii ki bir kişi öldürülmek isteniyorsa, ilk saldırı noktası baş, dolayısıyla beyindir.
Bir erişkinin sol humerus’unda gövde ortasında ve dış tarafta 3 kesme izi vardır. Kemik yanma izi gösterir.
Bir kadına ait sağ tibia kemiğinde gövde üzerinde, ön yüzde derin bir kesme izi yer alır.
Bir erkeğe ait sağ tibia’da alt kısma yakın yerde iç tarafta yine oldukça derin bir kesme izi saptadık.
IV. Genel sonuç ve değerlendirme:
Çavuşoğlu Samanlığı’nda (Erciş ilçesi) tesadüfen ortaya çıkan ve üzerinde ayrıntılı antropolojik inceleme yapılan iskeletlerin ait olduğu ve çoğunluğu genç olan insanlar, bilinçli olarak katledilmiş, bir kısmı da yakılmıştır.
Alpin ırk tipine, özellikle Anadolu söz konusu edildiğine göre, Türklere ait olması güçlü bir olasılık olan bu bireylerin karşılaştığı bu tüyler ürpertici saldırı ve işkenceler yörede yaşayan canlı şâhitlerin anlattıklarını da bir bakıma destekler niteliktedir. Tarih şimdi tersine dönmekte; katledilenlerin Ermeniler değil Türkler olduğu açıkça ortaya konmuş olmaktadır.

Ermeni çocukları beyinleri yıkanarak birer ölüm makinesi haline getirildi.

Prof. Metin Özbek’in bilimsel açıklamalarından sonra, Öz Erciş Haber gazetesinde yayımlanan Erciş’te Ermenilerin yaptıkları vahşeti ve Erciş’in kurtuluşuyla ilgili yazıyı aktaralım:
Erciş’in kurtuluşu
Yaklaşık 2.300 yıl önce Batı Anadolu veya Adriyatik Denizi kuzeyinde yaşarken göç ederek Erciş ve bölgenin muhtelif şehir ile köylerine yerleşen Ermeniler, bin yıldan fazla Roma (Bizans) hâkimiyetinde, katliamlar, sürgünler, çeşitli baskılar gördükten sonra Türklerin Anadolu’yu fethi ile birlikte, tam bir hürriyet içerisinde hayatlarını sürdürmüşlerdir. Osmanlı zayıflayınca bu durumdan faydalanmak isteyen batılı devletler, Ermenileri kışkırtarak hedeflerine ulaşmaya çalışmışlardır.
1850’li yılların başından itibaren, Osmanlı Devleti ekonomik ve askeri alanlarda zayıfladığından, hemen her konuda Avrupa devletleri ile Rusya’nın müdahalesi ile karşılaşmış, “hasta adam” olarak görülen Osmanlı, Ermeniler kullanılarak parçalanmak istenmiş ve başarılı olunmuştur. Ermenilerin Doğu Anadolu’daki nüfuslarının kalabalık olması başta misyonerler olmak üzere, Batılı devletlerin iştahını kabartmış ve Ermeni çocukları kurulan yabancı okullarda beyinleri yıkanarak birer ölüm makinesi haline getirilmişlerdir. Van, Muş ve Erzurum başta olmak üzere, doğu şehirlerinde İngiliz, Fransız, Rus konsoloslukları açılarak Ermeni ayrılıkçıları kışkırtılmış, kurulması planlanan Ermeni devletinin temelleri atılmıştır.
Van merkezinde Protestan ve Katolik misyonerler tarafından açılan on bir okulda, Ermeni çocukları, milli mezhepleri olan Gregoryen mezhebinden çıkarılarak, Katolik ve Protestan yapıldıktan sonra, koyu bir Türk düşmanı olarak yetiştirilerek doğdukları köy ve kazalara gönderilmiştir.
İleride kurulacak Taşnak, Hınçak gibi Ermeni terör örgütlerinin de kaynağı olan bu okulların en meşhuru; Erek’te bulunan, Vaspuragan (Van) Erek Kâin Kilise Mektebi ve Acem Haço mahallesindeki Büyük Kilise Mektebi idi. Erciş, Bargiri (Muradiye), Vastan (Gevaş) ve Van’ın diğer Ermeni köylerinden getirilen bine yakın çocuk bu okullarda, doksan misyoner öğretmen tarafından eğitilmekteydi.
İstanbul’da bulunan Amerikan Konsolosluğu tarafından Osmanlı topraklarında misyonerlik faaliyetlerinin desteklenmesi amacıyla uzun zamandır yürütülen çalışmalarda sona gelinir. Anadolu’nun değişik yerlerinde kırk civarında Amerikan Okulu açılarak Hıristiyan nüfus özellikle de Ermenilere yönelik programlarla eğitime başlanır. Bu okullardan biri de 1875 yılında Erciş’te “Amerikan Mektebi” adı altında kurularak Ermeni çocukları (yemiğa) ve gençleri (dığa) bu okulda eğitilmeye başlanır.

Van Milletvekili Papazyan Türklere karşı savaşacaklarını söylüyordu.

Rusların desteklediği Van Ermeni Patriği Mıgırdıç Hırimyan, Van genelindeki bütün Ermeni kiliselerini ve okullarını dolaşarak, Ermeni istiklal marşlarını okumak suretiyle, Ermenileri cesaretlendirmeye ve isyana teşvik eder. Bu isyana teşvik çabaları sonucu, 1. Ermeni İsyanı başlar. 1896 yılı Mart-Nisan aylarında Erciş’e bağlı, Kozluca, Çelebibağı, Pertak (Dinlence), Ağı (Kocapınar) köyleri ve şehir içinde Müslümanlara karşı taciz, ev yakma, kurşunlama ve hayvan gasp etme türünde olaylar meydana gelir. 17 Haziran 1896 günü Pertak köyünde Ermenilerin Hamidiye Alayı askerlerine saldırması sonucu yaşanan çarpışmada Müslümanlar 6 şehit verirler. Adilcevaz, Muradiye ve Van’ın diğer kazalarına da sıçrayan hadiseler 24 Haziran’a kadar devam etmiş, 2 bine yakın insan hayatını kaybetmiştir.
1914 yılı felaket yağdırır Erciş semalarına, kan ve ölüm taşır. 1. Dünya Savaşı’nı bahane eden Ruslar, Ermeni çeteleri öncülüğünde doğu sınırlarımızdan girerek Türk şehirlerini ele geçirip, Müslüman halkı Ermeni çetelerin insafına terk ederler. Van’da bulunan 33. Tümenin Sarıkamış cephesine sevk edilmesi ve yaşanan hezimet, Ruslara karşı kendilerini savunmasız gören Ercişlileri tedirgin ettiğinden “göç” hesapları yapılmaya başlanır.
1914 Kasım ayının ikisinde Rusya, Osmanlı Devletine resmen harp ilan ederek Türk sınırlarına karşı saldırıya geçtiğinde, Ermeniler bir beyanname yayınlayarak bütün güçleriyle Rus ordusunu destekleyeceklerini duyurdular. Meclis-i Mebusan’da Van milletvekili olarak bulunan, eski komitacı terörist Vahan Papazyan, daha savaş ilan edilmeden, Avrupa’da Ermenice yayınlanan “Wem” dergisine verdiği demeçte; Doğu cephesinde Türklere karşı savaşacaklarını ve her halükarda Rusları destekleyeceklerini, Kafkasya’da gönüllü Ermeni alaylarının, teyakkuz durumuna geçmesi gerektiğini, söyler. Papazyan bu cümleleri ifade ederken, Ermenilerin tehcirden sonra isyan ettikleri iddiasını da farkında olmadan yalanlamış oluyordu.
Rus toplarının sesi Erciş’te duyulmaya başladığında, Ermeniler zafer naraları atarak Türkleri tehdit ve taciz etmeye, göçe zorlamaya başlamışlardı. 15 Şubat 1915’te Timar’da isyan çıkaran Ermeni çeteler üzerine gönderilen Erciş Jandarma Kumandanı Yüzbaşı Süleyman Bey ve iki askeri pusuya düşürülerek şehit edilince, Ermeniler Erciş çarşısında sevinçlerinden göbek atmış, Müslüman Ercişliler ise çaresizlik içinde yaşananları sineye çekmişlerdi.
Ermeni çeteleri öncülüğünde kuzeydoğu istikametinden yaklaşan Rus ordusu, var gücüyle Van’ı savunan Türk birliklerine karşı iki koldan giriştiği saldırılar sonucu, 10 Mayıs 1915’te Bargiri (Muradiye)’yi, 11 Mayıs’ta Malazgirt’i, 12 Mayıs’ta da Erciş’i ele geçirir. Ruslar Van’a doğru ilerlerken, Vali Cevdet Bey 14 Mayıs günü geç kalan hicret kararını almış, ancak siviller Ermeni çetelerin katliamlarına maruz kalmıştı. 1915 yazında Ermeni papazların okuduğu kilise şarkıları ve Erciş’te yaşayan Ermenilerin alkışları arasında Erciş’e giren Rus General Şarpantiye iki gün Erciş’te kaldıktan sonra 1 tabur kuvvetini burada bırakarak Adilcevaz istikametine yönelir.

Ermeniler kendilerine iyilik yapanları ya yaktılar ya da kurşuna dizildiler.

Ercişlilerin büyük bir bölümü mal varlıklarını geride bırakarak, Adilcevaz yoluyla Bitlis istikametine doğru yola çıkar. Rusların Türk şehirlerini ele geçirdiğini, Ermenilerin de katliamlara başladığını duyan Van, Ahlat, Tutak, Adilcevaz, Muradiye, Çaldıran ve Malazgirt’te yaşayan halk da göçe başlamış, felaketten korunmak amacıyla, bir an önce güvenli bölgelere ulaşmaya çalışmışlardır. On binlerce muhacir, Bitlis Deresi’ni güçlükle geçtikten sonra, kafileler halinde güney illerimize doğru, perişan bir halde aç, susuz, bitkin ve her gün kayıplar vererek yola revan olur.
Göç eden Ercişlilerin bir kısmı ağır yol şartlarında, açlık ve Ermeni çetelerin kafilelere ateş açması sonucu yolda hayatını kaybetmiş, cesetleri çürüyene kadar Bitlis deresinde kalmıştır. Bir bölümü ise Silvan ve Diyarbakır’a ulaşmış, bazı aileler buralara yerleşmiş, diğer bölümü ise güney illerimize gitmişler, sadece birkaç aile daha sonra Erciş’e dönebilmiştir. Eskiden Ermenilere yardım etmiş, ortaklık yapmış, iyi komşuluk ilişkilerinde bulunmuş Ercişliler ise Ermenilerin kendilerine herhangi bir kötülük yapmayacağını düşünerek evlerinde kalmayı tercih etmişlerdi.
Ancak, böyle düşünen Ercişlilerin sonu; ya tandıra atılarak yakılmak, kazığa çakılmak, derisi yüzülerek uzuvları kesilmek, tecavüze uğrayarak öldürülmek veyahut Çavuşoğlu Samanlığı’nda kurşuna dizilerek öldürülmek olacaktır. Gazzo, Nişan, Simo, Şetrak, Haçço, Hovi, Arankil, Garê, Herê, Kaha ve Manikaha adlı eşkıya başlarının çeteleri Purul (Y. Çınarlı) da 28 Türk’ü yola dizdikleri kazıklara oturturlar. Pulurlu kadınları günlerce aç susuz şekilde bir eve hapseden Mani Kaha çetesi, bu kadınların çocuklarını pişirip kadınlara yedirmiş, daha sonra da bunu söyleyerek kadınların akli dengelerini bozmuşlardır. Yekmal (Tekevler) köyündeki savunmasız çocuk ve kadınları da bir eve doldurduktan sonra ateşe vermişlerdir. Karakilise (Uncular) köyünü basan Pertaklı Gazzo çetesi birçok kızı iğfal edip, yaşlılara işkence ettikten sonra katliam yapmışlardır. Yollarda rastladıkları bütün Türkmen/Kürt herkesi çeşitli işkenceler yaptıktan sonra öldürmüşlerdir. Katliamları duyup halen sağ kalan Ercişliler de şehir dışına kaçarak dağlarda yaşamaya başlamışlardır.
Ermenilerin Erciş’te yaptığı katliamların sembol ismi olan Çavuşoğlu Samanlığı (günümüzde Çınarlı cad. Öz Erciş Haber gazetesinin bulunduğu alan) katliamdan kaçanların saklandığı yerlerden sadece birisidir. Çavuşoğlu Samanlığına saklanan 19 Türk ve bir Türk gencine sevdalanan Ermeni kızı Pasih başlarına vurulan kesici aletlerle şehit edilirler. Doğu Anadolu’da yaşanmış olan bu facialardan en büyük zararı Müslüman halk görecek, sadece Ermeni saldırılarında 650 bin Türk ve Kürt şehit olacaktır. Felaketin diğer boyutu olan Rus işgali sırasında da, bir buçuk milyona yakın Müslüman yaşadığı toprakları terk ederek batı bölgelerine göç etmek zorunda kalacak, bu göç sırasında ise yarım milyondan fazlası ağır yol şartları ve hastalıklar sebebiyle hayatlarını kaybedeceklerdir.

Kaynakhttp://www.yenicaggazetesi.com.tr/ermenilerin-yaptigi-cavusoglu-samanligi-katliami-97892h.htm

Leave a Reply