Neo- liberal politikaların çaresiz bıraktıkları

Neo- liberal politikaların çaresiz bıraktıkları

neo-liberal-politikalarin-caresiz-biraktiklari--1710131200_l

En basit günlük ihtiyaçlarımızı elde etmek için dahi kredi kartının sağlayacağı ödünç alım gücüne muhtaç duruma düştüğümüz, sevinçte ve tasada bir olmaktan bilinçli ya da bilinçsiz olarak her geçen gün biraz daha uzaklaştığımız, sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz.

Bir yanda, etnik ve dini kimlikler üzerinden toplumsal yapımızı sarsan siyasi sorunlar, diğer yanda, her geçen gün biraz daha bozulan gelir dağılımının yarattığı toplumsal ayrışma. Yoksulluk sınırı altında yaşayan insan sayımız katanarak artarken, milyoner sayımız da onu izliyor.

Borç parayla sağlanan ödünç refah döneminin sonuna gelindiğinin yaygın şekilde dillendirildiği günümüzde, siyasi alanda yaşanan ayrışmayı önleyeceği, ekonomide canlanmayı sağlayacağı söylenen açılım ve paketlerin, beklenen olumlu etkiyi sağladığını söylemek mümkün değil.

Ulus kavramının birleştiriciliğini ve ulus devleti savunmak “faşistlik”, ekonomik-toplumsal sınıflardan bahsetmek “bozgunculuk” olarak nitelenirken, kuralsızlığın esas olduğu serbest piyasa ekonomisini ve dini/etnik kimlikler bazında gerçekleştirilen post-modern örgütlenmeleri savunmak, “demokrasinin gereği” olarak tanımlanıyor.

SAĞCISIYLA SOLCUSUYLA NEREDEYSE TÜM SİYASİ PARTİLER SERBEST PİYASACI

Siyasi ve ekonomik nedenlerle toplum hızla ayrışırken, siyaset cephesinden topluma yansıtılan tartışma görüntüleri bizce gerçeği yansıtmıyor. Topluma verilmek istenen algının tam tersi olarak ekonomik ve siyasi tercihler açısından ciddi sayılabilecek bir uyumun söz konusu olduğu kanısındayım.

Sağcısıyla solcusuyla neredeyse tüm siyasi partiler serbest piyasacı olmuş durumda. Serbest piyasacılar yeni bir anayasanın inşası için elbirliğiyle çalışıyorlar. Böyle bir anayasanın olmazsa olmazı ise idari ve mali açıdan “yerelleştirilmiş” bir devlet yapısı.

30 yılı aşkın süredir kesintisiz uygulanan neo-liberal iktisadi politikaların sonucu olarak, bizde olduğu gibi dünyadaki birçok ülkede de, ekonomik ve sosyal ayrışma daha önce hiç olmadığı kadar artmış, demokrasi kavramı, etnik ve dini kimliklerin ifade hakkına indirgenmiş durumda. İdari yapı serbest piyasa ekseninde yeniden yapılandırılıyor.

Uygulayabilmek için güçlü bir merkezi yönetime ihtiyaç duyan planlı kalkınma, gelir adaleti, ekonomik bağımsızlık kavramları demokrasi karşıtlığının göstergesi olarak sunulurken, güçlü bir merkezi yapıya ihtiyaç duymayan, plansızlığın yarattığı israf ve eşitsizlik, “piyasa ekonomisi” adı altında yüceltiliyor.

Kamu mülklerinin özelleştirilmesi ve çalışanların haklarında yapılan kısıtlamalar üzerine inşa edilmeye çalışılan ekonomik ve idari yapı, gerek birey gerekse toplumsal/bölgesel ölçekte her geçen gün yeni eşitsizlikler üretiyor, mevcut eşitsizlikleri derinleştiriyor.

Sağlık, enerji ve iletişim alt yapımız şimdiden yabancı ortaklıkların kar alanı haline gelmiş durumda. Piyasalaştırılan kamu hizmetlerinin fiyatları her geçen gün artarken, “kamu hizmet” tekellerini özelleştirme adı altında satın alan şirketlerin karları katlanarak büyüyor.

Kazananların entegrasyonunun ve sermaye hareketlerinin önünde engel olarak görülen ulus devlet gözden düşürülmeye, etnik ve dini kimlik politikalarıyla, ekonomik eşitsizlikler görünmez kılınmaya, sistemin kaybedenleri birbirlerinden ayrıştırılmaya çalışılırken, sistemin kazananları küreselleşme adı altında, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar yoğun bir işbirliği içerisine girmiş durumdalar.

Devletleri mali sermayenin aracı haline getiren post-modern, küreselleşmeci hegemonya, siyasi partileri ekonomik ve sosyal tercihleri açısından birbirine benzemeye zorluyorlar. Siyasi partiler birbirlerine benzedikçe, modern devlet, modern devletin politik örgütlenmesinin temelini oluşturan temsili demokrasinin “temsil” niteliği ve siyasi partiler başta olmak üzere siyasi örgütlerin meşruiyeti tüm dünyada tartışılır hale geliyor. Benzer durum sendikal yapılar için de söz konusu.

EN ZOR DURUMDA OLANLAR AYNI ANDA HEM PİYASACI HEM SOLCU OLMAYA ÇALIŞANLAR

Siyasi arenada temsil edilmediklerini düşünen, ekonomik ve siyasi haklarını kaybetmemek amacıyla sokağa dökülerek kendilerini ifade etmeye çalışan geniş toplum kesimleri, dünyanın her tarafında, her türlü yıldırma ve baskı politikalarına başvurularak, piyasacı demokrasinin kurallarına baş eğmeye zorlanıyor.

Neo-liberal iktisat politikalarının koşulsuz savunucusu haline gelerek, kendi meşruiyetlerini tartışılır hale getiren siyasi parti ve sendikalar, toplumsal ekonomik ve siyasi sorunlara bağımsız çözüm üretme imkanlarını kendi elleriyle yok etmiş olmanın çaresizliğini yaşıyor, ekonomik ilişkiler ve toplumsal aidiyetler açısından bağımlı hale getirilen insanların, siyasi tercihleri açısından özgür olamayacağını değil anlamak, tartışmak dahi istemiyorlar. 

En zor durumda olanlar ise aynı anda hem piyasacı, hem de solcu olmaya çalışanlar. İmkansızı başarmaya çalışıyorlar.

Ahmet Müfit

Odatv.com

Kaynak: http://www.odatv.com/n.php?n=neo-liberal-politikalarin-caresiz-biraktiklari–1710131200

Leave a Reply