TÜRKİYE’NİN PARÇALANMASI YOLUNDA ÖNEMLİ BİR TERTİP VE ADIM: 35 ÖLÜM…

TÜRKİYE’NİN PARÇALANMASI YOLUNDA ÖNEMLİ BİR TERTİP VE ADIM: 35 ÖLÜM…

Ali EralpGünün En Çok OkunanlarıHaberler
04 Ocak 2012

AKP’nin iktidar olmasıyla birlikte Amerika, iç ve dış politikamıza yön vermeye başladı…

Ekonomimizde, kültürümüzde, siyasetimizde onlar var. Köylerimizde, kentlerimizde, dağlarımızda, ovalarımızda, aşımızda, ekmeğimizde, gıdamızda, havamızda onlar var.

Kene gibi yapışmışlar gövdemize… Kanımızı, iliğimizi sömürüyorlar… Azar azar, yavaş yavaş, canımızı alıyorlar…

Meclisimizin iki adım ötesine konuşlanmışlar. Bir yandan bilgi topluyorlar, bir yandan yeni yeni Ergenekon, Balyoz senaryoları hazırlıyorlar. Bir yandan da onun bunun yatak odasını gözetleyerek, kaset tertipleri düzenliyorlar.

Bu arada AKP, PKK ile ortaklaşa Türkiye’yi parçalama çalışmalarını yürütmeyi de ihmal etmiyorlar. Türk-Kürt Federe İslam devletini oluşturmak için geceyi gündüze katıyorlar. İktidar için yol haritaları çiziyorlar. Adım adım Türkiye’yi parçalanma noktasına götürüyorlar.

En iyi petrol yatakları, en iyi su kaynakları nerelerde var; en iyi maden hangi dağdan, hangi ormandan çıkarılır, kimler kişisel menfaati için vatanını satar? Bu konular onların uzmanlık alanına girmektedir.

Ayrıca, yer altı ve yerüstü zenginliklerimizi karış karış, santim santim, bölge bölge araştırıyorlar. İnceliyorlar. Irak, Afganistan gibi, ileride Türkiye’yi de işgal ettiklerinde kullanmak üzere belgeliyorlar. Bulunan zengin petrol kuyularını şimdiden betonlarla kapatmışlar…

Ülkemiz, bu kan emicilerle 1950’lerde, DP’nin iktidar olması ile tanıştı. Ama ne tanışma… Bir tanıştık, pir tanıştık. Bağrımızda beslediğimiz hainler sayesinde, elimizi verdik, hâlâ kolumuzu kurtaramıyoruz.

O yıllarda NATO’ya girdik. Asker gönderdik Kore’ye. “Küçük Amerika” olma sevdasına o yıllarda kapıldık.

Atatürk’ün komşularımızla ve “mazlum milletler”le birlikte emperyalizme karşı hareket etme politikasını o yıllarda terk ettik. O yıllarda, Cezayir Kurtuluş Savaşında sömürgeci Fransa’nın tarafını tuttuk.

Bu arada 2002’de AKP’nin iktidara geçmesi ile emperyalizme bağımlılığımız daha da arttı. Kurşun asker olduk. Ne isterlerse, ne emrederlerse, “baş üstüne” diyoruz. “Otur” diyor, oturuyoruz, “Kalk” diyor kalkıyoruz.

“Git, Öcalan, Talabani ve Barzani ile görüş, Kuzey Irak kukla devletini tanıdiyor, tanıyoruz. “Ermenilere, Rumlara, papazlara yumuşak davran” diyor, yumuşak davranıyoruz. Dağdan inen eşkıyaları davulla, zurnayla karşıla diyor, karşılıyoruz. Bir de üstüne üstlük, ayaklarına seyyar mahkemeler götürüyoruz. Başımıza çuval geçiriyorlar, sesimizi çıkarmıyoruz Çıkaramıyoruz. Kırmızı çizgilerimiz yok oldu.

Süt dökmüş kedilere döndük…

Ne bağımsızlığımız kaldı, ne onurumuz.

Tam bağımsız bir devlet olmanın, Türk olmanın onurunu ve gururunu sadece Mustafa Kemal Atatürk döneminde yaşadık.

O zamanlar, başımız dik, alnımız ak, tüm uluslarla saygın ilişkiler, eşit koşullar içerisinde yürütüyorduk dış politikamızı. Ne kimsenin bir karış toprağında gözümüz vardı ne de kimse bizim bir karış toprağımıza göz dikmişti.

“Yurtta barış, dünyada barış”tı ilkemiz.

ABD As Başkanının emrinde bir Eşbaşkan yönetiyor bugün ülkemizi. BOP eşbaşkanı olduğunu defalarca tekrarlayan bir başbakan. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın coğrafyasını Amerika ile birlikte değiştirmeye çalışıyor. Bu projenin içerisinde elbette Türkiye de var, Kürdistan’ın oluşumu da var.

Onun için, Başbakanın bir ayağı Amerika’da, bir ayağı Avrupa’da… İktidar olduğu sekiz yılda, onlarca kez seyahat gerçekleştirmiş. Direktifler alıyor, direktifler veriyor. Kapalı kapılar arkasında sözler alıyor, sözler veriyor.

Gözü ve kulağı Amerika’da. Dış politikasını, iç politikasını ona göre ayarlıyor. Bir gün önce “NATO’nun Libya’da ne işi var?” diye soruyor, bir gün sonra Amerika’dan esen rüzgâra göre ağız ve yön değiştiriyor. “NATO, Libya’ya kardeşlik, demokrasi, insan hakları götürüyor… diyor. Bir gün önce Suriye Devlet başkanı ve eşi ile el ele, diz dize aile fotoğrafları çektiriyor, bir gün sonra onun azılı bir katil ve demokrasi, halk düşmanı olduğunu, yıkılması gerektiğini ilan ediyor.

Türkiye bugün, Washington ve Brüksel’den yönetilen bir ülke haline gelmiştir. İç ve dış politika stratejisi bu merkezlerde hazırlanmakta, Türkiye’nin gideceği yön, varacağı menzil buralarda kararlaştırılmaktadır.

Bu açıdan 35 kişinin ölümü ABD’nin BOP planında, “Türkiye’nin parçalanması” yolunda önemli bir adımdır. Oyun içinde oyun oynanmaktadır. Oyuncular ABD, PKK ve AKP’dir…

Amerika ve PKK kurmaya yanlış istihbarat vererek bir taşla birkaç kuş vurmayı planlamıştır. Öncelikle halkın gözünde Türk ordusunu küçük düşürmek, katliam yapan bir kurum gibi göstermek… İkincisi bölünmeye ve PKK’ya destek vermeyen Kürtlerin öfkesini ve Türk ordusuna karşı düşmanlık duygularını artırmak… Bu yöntemle Kürtleri ve Türkleri karşı karşıya getirmek, halk ayaklanmalarını kışkırtmak…

PKK’lı liderler “halk ayaklanmaları”ndan, isyanlardan, “Ulusların kendi kaderlerini Tayin hakkı”ndan, yani ayrı bir devlet kurma hedefinden açık açık söz etmeye başladılar bile…

Yandaşları, taraf basın, ihanet aydınları da kendi köşelerinde Kürtlerin bağımsız bir devlet kurma hakkını savunan yazılar kaleme alıyorlar.

ABD, AKP, PKK yine el ele. Türkiye’nin başına çorap örüyorlar. Bu türden eylemlerle “Bölünme Anayasası”na ve yeni bir Kürt devletinin oluşumuna geçerlilik kazandırmaya, ortam hazırlamaya, Türkiye’yi böyle bir yapılanmaya inandırmaya çalışıyorlar.

Yakında yeni PKK saldırıları olacak, Kürt isyanları tezgâhlanacaktır.

Ama şunu bir kez daha hatırlatalım: BU CUMHURİYET KOLAY KAZANILMADI. KOLAY DA TESLİM EDİLMEZ.

Sevgili Muharrem İnce’nin Leyla Zana’ya verdiği yanıtla sonlandıralım yazımızı: “Ayrı devlet kuracağız diyorsan, Türkiye Cumhuriyeti masa başında kurulmadı, savaş meydanlarında kuruldu. Bedelini ödersin, gelir alırsın”


Ali Eralp
İLK KURŞUN

Leave a Reply