Mehmet Âkif – Vaaz, Hutbe ve Hitabeleri

Mehmet-Akif

Asıl adı “Mehmet Ragif” olan ünlü şairimiz Mehmet Akif Ersoy; 1873 İstanbul doğumludur. Babası Temiz Tahir Efendi’dir ve Arnavutluk kökenlidir.

Mehmet Akif, önce “Mülkiye Mektebi”ne gider. Bu sırada evleri yanar. Bundan sonra o okulu yarım bırakıp, “Baytar Mektebi”ne gitti ve oradan birincilikle mezun oldu. 20 senelik memuriyet hayatından sonra, 1920’de Burdur Mebusu seçilip, Meclis’e girdi. 17 Şubat 1921 yılında yazdığı “İstiklâl Marşı” 1 Mart 1921’de Meclis’te okundu ve 12 Mart 1921’de de “Milli Marşımız” olarak kabul edildi ve kendisi de “Milli Şair” ûnvanını aldı. Zamanın yönetimi ile bazı konularda ters düştü ve Mısır’a gönderildi. Oranın üniversitelerinde dersler verdi.

Ancak, ‘Siroz’ hastalığına yakalandı. Son yıllarında geri döndü, çok zayıflamış, bir deri bir kemik kalmıştı ve 17 Aralık 1936 yılında vefat etti.

***********************************************

Mehmet Akif Ersoy’un Hayatı

Mehmet Âkif Ersoy Zamansırası (kronoloji)

Hazırlayan: D. Mehmet Doğan

Mehmet Âkif’in hayatı ile ilgili bilgiler tarih sırasına göre düzenlenmiş, tarihin akışı içinde ancak şairimizi yakından ilgilendiren olaylara yer verilmiş, vefatından sonraki bazı olaylar da ilgisi sebebiyle kaydedilmiştir.

1873 “Mehmed Ragif” doğdu (22 kasım-20 aralık), İstanbul, Fatih, Sarıgüzel, Sarı Nasuh Mahallesi 12 numaralı ev. (Hicri, şevval 1290, ebced hesabıyla “ragif”) “Ragif”, bir nevi ekmek, “Âkif”, ibadet eden. Nüfus kağıdı daha sonra ziyaret için gidilen Bayramiç’te çıkarıldı.

1878 Şubat. 4 yıl 4 ay 4 günlük iken Emir Buharî Mahalle Mektebi’ne başladı.

1879 Fatih İbtidaisi’ne ve babasından arapça öğretmeye başladı.

1882 Fatih Merkez Rüştiyesi’ne başladı.
Şiir merakının uyanması. Leylâ ve Mecnun’u okuması, Esad Dede’nin Mesnevî ve Gülistan derslerini takib etmesi.

1886 Mülkiye İdadisi’ne girdi. (Mülkiye Mektebi’nin hazırlık okulu, 1888’de bitirdi).

1888 Babası Temiz Tahir Efendi’nin ölümü. 1826 doğumlu Tahir Efendi, Kosova’da İpek (Peç) kazası, Şuşisa köyünden. Küçük yaşında istanbul’a geldi. Âkif onun için “hem babam, hem hocamdır. Ne biliyorsam kendisinden öğrendim” der. (Safahat, Hakkın Sesleri dipnot).

  • Âkif, babasının vefatı üzerine, geçim kaygısıyla Mülkiye’nin yüksek kısmına gitmekten vazgeçti.

1889 Sarıgüzeldeki evlerinin yanması. Babasının talebesi Mustafa Sıtkı efendi aynı arsa üzerine küçük bir ev yaptı.
*İlk defa açılan Baytar Mektebi’ne kaydolması. Babasının vefatından sonra geçim sıkıntısı yüzünden. Mektep 1889 yılı sonunda tedrisata başladı. Öğretim 1891’e kadar Ahırkapı’daki sivil tıbbiye mektebinde,

1891 de inşaat tamamlandı, Halkalı’ya taşındı.
Bu mektepte şiirle meşgul olmaya başladı. Sporla, güreşle uğraştı.

1893 Halkalı Baytar ve Ziraat Mektebi’nden birincilikle mezun oldu ve ardından Baytar müfettiş muavinliğine tayin edildi.

  • 28 Aralık, Hazine-i Fünun dergisinde bir gazeli yayınlandı.

1894 18 Ekim, Hazine-i Fünun’da bir gazeli yayınlandı.

1895 14 Mart, Mektep Mecmuası’nda “Kur’an’a hitap” şiiri yayınlandı.

1896 Hayvan alımı için Adana ve Şam’a gitti.

1898 10 Şubat, Resimli Gazete’de şiirleri yayınlanmaya başladı.

  • Servet-i Fünun’un kasım-aralık sayılarında yazılarının yayınlandı.
  • İsmet hanımla evlendi. (Vefatı: 1944)

1901-2 Sakal bıraktı (H.1319)

1906 İşine ilave olarak Halkalı Ziraat Mektebi’nde “kitabet-i resmiye muallimliği”ne tayini.

1907 Çiftlik Makinist Mektebi türkçe muallimliğine tayini.

1908 Meşrutiyet’ten on gün sonra İtttihat ve Terakki Cemiyeti’ne kaydolması. (Yemini değiştirerek emri bilmarufuna uymak kaydıyla).

  • 27 Ağustos, Sıratımüstakim mecmuası yayınlanmaya başladı. Ebulûla Zeynelabidin (Mardin), Eşref Edib (Fergan)’in sahibi oldukları haftalık din, feslefe, ebebiyat, hukuk ve ulûmdan bahseden dergi. (Başyazar: M. Âkif)
  • İlk sayıda Fatih Camii şiiri yayınlandı.
  • 24 Kasım, Darülfünun edebiyat şubesi Edebiyat-ı Osmaniye müderrisliğine tayin edildi.

1910 Baytar Mekteb-i Âlisi Mezununî Cemiyeti başkanlığına seçildi.

  • Annnesini hacca gönderdi.

1911 İlk şiir kitabı Safahat’ın yayınlandı. Bazı şiirler dergide Safahat-ı Hayat’tan başlığı altında yayınlanmıştı.

  • Mayıs, Sıratımüstakim örfî idare (sıkıyönetim) tarafından kapatıldı.

1912 Süleymaniye Kürsüsünde şiiri Sıratımüstakim’de tefrika edildi. Eylül ayında kitap olarak çıktı.

  • Ebulûla’nın dergiyi bırakması. İsminin Sebilürreşad olarak değişmesi.
  • 8 Ekim, Balkan Harbi’nin başladı

1913 Fatih Kürsüsünde şiiri yayınlanmaya başladı.

  • Şubat. Bayezid, Fatih ve Süeymaniye camilerinde vaaz verdi.
  • 11 Mayıs, Baytarlık Dairesi Müdür Yardımcılığından ve baytarlıktan istifa. Müdürün haksız yere görevden alınması üzerine. (1911’de ilk istifa. İmtihanla alınan kâtibin (M. Emin Erişirgil) işine son verilmesi iüzerine. Kâtip geri alınmış Âkif de işine dönmüştü).
  • Darülfünundan istifa. Yayınlarının hükümet siyasetine uygun düşmediği, Darülfünun’un resmî bir kurum olduğu ikazı üzerine.
  • Haziran. Hakkın Sesleri’nin yayınlanması.

1914

  • Ocak. Mısır seyahati. Abbas Halim Paşa’nın dâveti ile. (İstanbul-Beyrut-Kahire-Eluksur-Kahire-Medine-Şam-İstanbul) Mart başında döndü.
  • Haziran. Sebilürreşad’ın kapatılması, “Sebilünnecat” olarak çıkması. (2 sayı, sonra eski adına döndü).
  • Ağustos. Fatih Kürsüsünde’nin yayınlanması. (Aynı yıl üç baskı yaptı.)
  • Eylül. Darü’l-hilafeti’l-âliye Medresesi’nin orta bölümünde türkçe-edebiyat dersleri vermeye başladı.
  • Aralık. Teşkilat-ı Mahsusa tarafından Berlin’e gönderildi. Almanlara esir düşen müslüman askerlere konuşmalar yaptı, Fransız ordusunda savaşan müslüman askerlere yönelik arapça beyannameler yazdı, bunlar cephelere uçaklardan atıldı. Berlin Hatıraları şiirini burada kaleme aldı.

1915

  • Mart. Mehmed Âkif’in Berlin’den dönmesi.
  • Nisan. Berlin Hatıraları şiiri Sebilürreşad’da yayınlanmaya başlandı.
  • Mayıs. Teşkilat-ı Mahsusa Reisi Kuşçubaşı Eşref’le Necit seyahati. Osmanlıya sadık kalan Necid Emiri İbnürreşid ile görüşülmüştür. Âkif bu seyahat sırasında Medine’yi tekrar ziyaret etti. Necid Çöllerinden Medineye şiirini yazdı. Dönüşte Şam ve Beyrut’a da uğradı.
  • Ekim. Mehmed Âkif’in İstanbul’a dönmesi.
  • Kasım. Berlin Hatıraları’nın altıncı bölümünün yayınlandığı 352. sayıdan itibaren dergi kapatıldı.

1916

  • Mayıs. Sebilürreşad’ın tekrar yayınlanmaya başlandı.
  • Ekim. Sebilürreşad’ın Hükümet tarafından kapatıldı. (4 temmuz 1918’e kadar 20 ay kapalı kaldı).

1917 Ekim. Safahat’ın beşinci kitabı Hatıralar’ın yayınlandı.

1918

  • Nisan. Hatıralar’ın 2. baskısı yapıldı.
  • 31 Mayıs. Annesinin Sarıgüzel’deki evi yandı. Bir süredir geçim sıkıntısı sebebiyle bu evde oturmaktaydı.
  • Temmuz. Sebilürreşad’ın Sultan Vahidetdin’in cülûsu üzerine sansürün kaldırılması ile yayınlanmaya başlanması.
  • Hüseyin’in yerine Mekke Emiri seçilen fakat, Lübnan’da oturan Şerif Ali Haydar Paşa’nın dâveti üzerine Lübnan’a gitti.
  • Ağustos. Berlin Hatıraları’na alınmayan 98 mısralık bölümünün Sebilürreşad’da yayınlanması. (Tevfik Fikret’in Tarih-i Kadim’e Zeyl’ine cevaptır).
  • 12 Ağustos. Darü’l-hikmeti’l-islâmiye açıldı. “Yüksek İslâm tebliğ ve danışma heyeti” Mehmed Âkif Lübnan’da iken bu heyete başkâtip olarak tayin edildi.
  • Sebilürreşad’ın 15 kasım-5 aralık tarihlerinde yayınlanan dört sayısında Said Halim Paşa’dan çevirdiği İslâmlaşmak’ın yayınlanması.

1919 Darülfünun’da kurulan Kamus-ı Arabî Heyeti’ne seçildi. (Başkan İsmail el-Hafız, diğer üyeler: Ahmed Naim, Mehmed Şevket Bey).

  • Yaz. Kışı Heybeliada’da kira evinde geçiren Âkif ve ailesi Çengelköy’e taşındı.
  • Temmuz. Süleyman Nazif’in “Mehmed Âkif Zatı ve Âsarı” adlı eseri tefrika edilmeye başlandı.
  • 18 eylül. Âsım Sebilürreşad’da yayınlanmaya başlandı. 1924’e kadar aralıklarla yayınlanmıştır.

1920 Sebilürreşad idarehanesinin Millî Mücadele’ye katılmak için Anadolu’ya geçmiş olanlarla İstanbul’daki yakınlarının gizli haberleşme merkezi hâline gelmesi. Gazeteler ve mektuplar dergi vasıtasıyla Anadolu’ya gönderiliyor ve İstanbul’a geliyordu.

  • 20 Ocak. Başkâtiplik üzerinde kalmak üzere, Darülhikmetilislâmiye azalığını tayin edildi.
  • 23 Ocak. Balıkesir’de Zağanos Paşa camiinde Millî Mücadele’yi destekleyen vaazını verdi.
  • Nisan başları. Ali Şükrü Bey’in Sebilürreşad idarehanesinde, Eşref Edib ve Mehmed Âkif’e, “hazırlanın gidiyoruz. Paşa sizi istiyor, Sebilürreşad’ın Ankara’da neşrini istiyor. Sebilürreşad’ın Ankara’da yayınlanması Millî hareketin manevî cephesini kuvvetlendirecektir” demesi.
  • 10 Nisan. Mehmed Âkif Trabzon meb’usu Ali Şükrü Bey ve oğlu Emin’le birlikte Ankara’ya gitmek üzere İstanbul’dan ayrıldı. (Adapazarı, Eskişehir Ankara güzergâhı. Önce araba, sonra at, dekovil ve Eskişehir’den sonra trenle).
  • 23 Nisan. Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin Hacıbayram Camii’nde kılınan Cuma Namazından sonra açılması.
  • 24 Nisan Cumartesi. Mehmed Âkif’in oğlu Emin ve Ali Şükrü Bey’le öğleye doğru Ankara’ya ulaşması. Meclis önünde Mustafa Kemal Paşa ile karşılaşmaları: Paşa’nın “ Sizi bekliyordum efendim, tam zamanında geldiniz, şimdi görüşmek kabil olmayacak, ben size gelirim” demesi.
  • 28 Nisan. Hâkimiyet-i Milliye’de Mehmet Âkif’in Ankara’ya gelişinin “İslâm Şairi Âkif Bey” başlığı altında haberleştirilmesi.
  • 29 Nisan. Mustafa Kemal Paşa’nın Konya vali vekili ve kolordu kumandanı Miralay (Albay) Fahreddin’e (Altay) Mehmed Âkif’in Burdur’dan meb’us seçilmesini sağlamasını bildiren telgrafı.
  • 3 Mayıs. Vazifesinden izin almadan ayrıldığı gerekçesiyle Darülhikmetilislâmiye’deki vazifesinden azledilmesi.
  • 7 Mayıs. BMM’in Encümen-i İrşad ve Heyet-i Nasiha’sına seçilmesi.
  • 4 Haziran. Biga’dan meb’us seçilmesi. “İslâm Şairi Mehmed Âkif Bey en yüksek reyi alarak seçilmiştir”.
  • 5 Haziran. Burdur meb’usu seçildiği yönündeki mazbatanın Meclis’e ulaşması ve Meclis tarafından oy birliği ile kabul edilmesi.
  • 3 Temmuz. Biga’dan meb’us seçildiği haberinin Meclis’e ulaşması.
  • 18 Temmuz. Mehmed Âkif’in Meclis’e takrir vererek Burdur meb’usluğunu tercih ettiğini bildirmesi.
  • 19 Ekim. Mehmed Âkif’in Kastamonu’ya gitmesi. Sebilürreşad’ın sahibi Eşref Edip derginin İstanbuldaki yayınını tatil ederek Kastamonu’ya gelmiştir.
  • 7 Kasım. Erkân-ı Harbiye’nin isteği üzerine Maarif Vekaleti’nce açılan İstiklâl Marşı yarışması haberi Hâkimiyet-i Milliye’de yayınlandı.
  • 19 Kasım. Mehmed Âkif Kastamonu Nasrullah Camii’inde Sevr’i anlatan ve Millî Mücadele’yi destekleyen meşhur vaazını verdi, civar kasabalarda da konuştu. Ayrıca İnebolu yoluyla gelen ailesini karşıladı ve Ankara’da ev buluncaya kadar Kastamonu’da oturmak üzere ev tuttu. Bu itibarla, Ankara’dan Kastamonu’ya 1920 sonlarında bir kaç kere gidip geldiği tahmin edilebilir.
  • 25 Kasım. Sebilürreşad Kastamonu’da yayına başladı. M. Âkif’in Nasrullah Kürsüsünde verdiği vaaz bu nüshada yayınlandı. Bu sayı, büyük ilgi görmüş ve bir kaç defa basılmıştır.
  • 24 Aralık. M. Âkif Kastamonu’dan ayrıldı.
  • Aralık sonu. Mehmed Âkif Ankara’ya döndi. Eşref Edib’le birlikte Ankara’ya gelmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın Âkif’le Eşref Edib’i dâvet ederek görüşmesi. Paşa, “Sevr Muahedesi’nin memleket için ne feci bir idam hükmü olduğunu Sebilürreşad kadar hiçbir gazete memlekete neşr edemedi. Manevî cephemizin kuvvetlenmesinde Sebilürreşad’ın büyük hizmeti oldu. Her ikinize de bilhassa teşekkür ederim” demiş.

1921

  • 3 Şubat. Sebilürreşad’ın Ankara’da ilk sayısı çıktı (467. Sayı). Sebilürreşad bu dönemde Büyük Millet Meclisi tarafından desteklenmiş, Matbuat Umum Müdürlüğü’nün matbaasında basılmış, bir kısmı yayıncılara verilmiş, büyük kısmı resmî kanallarla dağıtılmıştır.
  • 5 Şubat. Maarif Vekili Hamdullah Subhi’nin İstiklâl Marşı için Mehmed Âkif’e tezkeresi.
  • 8 Şubatta, bir süredir Fransız kuvvetlerine direnen Antep’in teslim olması.
  • 14 Şubat. Hâkimiyet-i Milliye gazetesinin birinci sayfanın sol alt kısmında “Bir vaazdan” başlığı altında Mehmed Âkif’in Kastamonu çevresindeki vaazlarından birinin bir bölümü şu sunuşla yayınlandı: “Şair-i muhterem Mehmed Âkif Bey Efendi’nin Kastamonu havalisinde irad ettiği mevizalardan [vaazlardan] biri (Sebilürreşad) refikimizde intişar etmiştir [yayınlanmıştır]. Mev’izanın sonunu bervech-i âti [aşağıdaki gibi] iktibas ediyoruz.”
  • 17 Şubat. İstiklâl Marşı Sıratımüstakim ve Hâkimiyet-i Milliye’de yayınlandı.
  • 21 Şubat. Londra Konferansı başladı.
  • 23 Şubat. Sadrıazam Tevfik Paşa Londra Konferansı’nda, söz hakkını Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcilerine bıraktığını beyan etti.
  • 26 Şubat. İstiklâl Marşı yarışmasına katılan şiirlerden seçilen 6’sının basılarak millet vekillerine dağıtılmasının kabul edildi.
  • 1 Mart. Karesi (Balıkesir) Meb’usu Hasan Basri’nin İstiklâl Marşı’nın güftesinin Hamdullah Subhi Bey tarafından kürsüden okunmasına dair takriri (önergesi) görüşüldü.
  • Hamdullah Subhi yarışmaya katılan ve seçilen şiirlerden birinin kürsüden okunması kararı üzerine kürsüye gelir ve yarışma hakkında bilgi verir. Gelen şiirleri kuvvetli bulmadığı için Mehmed Âkif beyefendiye müracaat ettiğini, kendisinin asil endişelerle ortaya koydukları tereddütleri izale etmek için gerekli tedbirleri alacağını belirttiğini, “bu şart ile büyük dinî şairimiz bize fevkalede nefis bir şiir gönderdiler…Arkadaşlar, re’yimi ihsas ediyorum (oyumu açıklıyorum). Beğenmek, takdir etmek hususunda haizi hürriyetim (hürriyete sahibim). İntihabımı (seçimimi) yapmışım. Fakat, sizin intihabınız benim intihabımı nakzedebilir…Bu size aittir…” Hamdullah Subhi Bey, Mehmed Âkif’in şiirini okur. Bu sırada Mehmed Âkif salonu terk etmiştir. Şiir büyük heyecanla karşılanır.
  • 10 Mart. Koçgiri isyanı sebebiyle Elaziz, Erzincan, Divriği ve Zara bölgesinde sıkıyönetim ilân edildi.
  • İngiltere Başbakanı Lolyd George, Londra Konferansı’na katılan Yunan heyetine “Türklere karşı saldırıya geçmekte serbest olduklarını” bildirdi.
  • 11 Mart. Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürü Hüseyin Ragıp (Baydur)’ın, Hakimiyet-i Milliye’de “Ankara’da bir İslâm Kongresi” başlıklı başyazısının yayınlandı. Yazıda, Ankara, Batı’ya karşı İslâm isyanının genel karargâhı olarak ilân edilmektedir. “Herkes (yazının) Mustafa Kemal Paşa’nın ilhamı eseri olduğunu biliyordu” (E. Erişirgil)
  • 12 Mart. Londra Konferansı’nın sona erdi ve İtilaf Devletleri’nin barış teklifi ortaya konuldu.
  • İstiklâl Marşı yarışmasının sonuçlandırılması ile ilgili usûl tartışmalarından sonra, sadece Mehmed Âkif’in İstiklâl Marşı’nın oylanması konusunda verilen önergelerin kabul gördü ve TBMM “ekseriyet-i azime ile” (büyük çoğunlukla, bir üye hariç) Mehmed Âkif’in İstiklâl Marşı şiirini “millî marş” olarak kabul etti.
  • Bu kabulden sonra şiirin bir daha okunması istenmiş, Hamdulah Subhi bir daha ve bu sefer kürsüden okumuş ve İstiklâl Marşı’nı millî marş olarak Meclis Reisi Mustafa Kemal Paşa ve milletvekilleri ayakta dinlemişlerdir.
  • Matbuat Umum Müdürü Hüseyin Ragıp’ın Eşref Edip’le görüşmesi. Büyük İslâm Kongresi hazırlıkları için Şer’iye Vekaleti’nde bir komisyon kurulacak, Recep Peker, Mehmed Âkif ve Eşref edip aza olacak.
  • 15 Mart. Hâkimiyet-i Milliye’nin 2. sayfasında “Büyük Millet Meclisi’nin 12 mart 1337 tarihli ictimaında (toplantısında) takdirat-ı mahsusa (özel takdirlerle) ile kabul olunan İstiklâl Marşı’nı derc ediyoruz (yayınlıyoruz)” denilerek İstiklâl Marşı’nın bir daha yayınlandı.
  • 16 mart. Hâkimiyet-i Milliye “Elim bir devr-i senevî: İstanbul geçen sene bugün işgal edildi. 16 mart bir yevm-i matemdir; fakat dinî ve millî mücahadede azmimizi takviye eden bir matem!…” sürmanşeti ile yanınlandı. Bu başlığın altında “İstanbul’un işgalinin tarihî vesikaları” başlığı yer almaktadır. “Geçen senenin 16 martında İtilaf devletleri tarafından İstanbul’un işgali üzerine Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa hazretleri tarafından neşrolunan protesto beyannameleri.” Bu başlık altında, Mustafa Kemal Paşa’nın işgali protesto eden beyannamesi, vali ve kumandanlara yazılan tamim ve “Âlem-i İslâma beyanname” yer almaktadır.
  • Aynı gün, TBMM Hükümeti ile SSCB arasında “Moskova Anlaşması” imzalandı.
  • 17 mart. Hakimiyet-i Milliye’de, Sebilürreşad yayıncısı Eşref Edib’in “Anadolu’da İslâm kongresi” başlıklı “Hüseyin Ragıb Beyefendiye” ithaflı yazısı yayınlandı. Bu yazıda, Hükümetin böyle bir işe girmesinden duyulan memnuniyet coşkunlukla ifade edilmektedir.
  • 23 Mart. Yunan ordusu Bursa ve Uşak cephelerinde ileri harekata başladı.
  • 25 Mart. Sapanca’nın işgali.
  • 26 Mart. Adapazarı’nı işgali.
  • 27 Mart. Yunan kuvvetlerinin İnönü’ye taarruza geçti. Ertesi gün, Kanlısırt ve Metristepe’yi ele geçirmişlerdir. Bu sıkıntılı zamanda BMM’nin Muhafız Taburu Batı Cephesi’ne sevkedildi.
  • 28 Mart. Hâkimiyet-i Milliye’nin birinci sayfa sol alt köşesinde, üç sütun üzerine “Cebhelerde kahraman mücahidlerimize” başlığı altında Mehmed Âkif’in Berlin Hatıraları şiirinin bir bölümünün yayınlandı. Mehmed Âkif bu şiiri, Çanakkale muharebeleri devam ederken yazmıştır. Şiirin birinci bölümünde cephelerde savaşan, alınları dine en son istihkâm olan büyük mücahidlerden sebatı kesmemeleri, sonuna kadar mücadele etmeleri istenmekte, “korkma” diye başlayan ikinci kısımda ise, savaşan askerlerin, büyük mücahidlerin cevabı şiirleştirilmektedir.
  • 15 nisan. Süleyman Nazif’e şiirinin yazılması.
  • 9 Mayıs. Bursa’nın işgali haberleri üzerine Bülbül şiirinin yazılması.
  • Eylül. Sebilürreşad’ın 490. sayısı Kayseri’de yayınlandı. Sakarya muharebeleri dolasıyla tedbir olarak Meclis’in Kayseri’de toplanması düşünülmüş, meb’us aileleri ve bazı kuruluşlar Kayseri’ye taşınmıştır. Âkif oğlu Emin’le Ankara’da kalmış, ailesini Eşref Edip ve Ali Şükrü Bey’le Kayseri’ye göndermiştir. Sebilürreşad’ın Kayseri’de çıkan sayısında ağırlıklı olarak Ali Şükrü Bey’in Ulucami’deki “Anadolu’nun büyük ve mukaddes cihadı” başlıklı konuşmasına yer verilmiştir.

1922

  • Şubat. M. Âkif’in Said Halim Paşa’dan tercüme ettiği “İslâm’da teşkilat-ı siyasiye” adlı eseri Sebilürreşad’da yayınlanmaya başladı. Said Halim Paşa Malta’da sürgünde fransızca olarak yazmıştı. Paşa, serbest bırakılınca Ankara’ya gelmek istedi, kabul edilmedi. İngiliz işgalindeki Mısır’a dönemedi. Roma’ya yerleşti, orada bir Ermeni kurşunu ile şehid oldu. (6 Aralık 1921).
  • Nisan. Leylâ şiirinin yazılması. (Yayını 8 Nisan. M. Âkif’in Türkiye’de yazdığı son şiir).
  • Ağustos. Ali Fuat Paşa’nın başkanlığında, Mehmed Âkif’in de aralarında bulunduğu heyetin cepheleri dolaşması. Büyük Taarruz öncesi askeri cesaretlendirici konuşmalar yaptı. (1-16 ağustos).
  • Eylül. Büyük Taaruz sonrasında Ankara’da duramayan M. Âkif’in oğlu Emin’le birlikte cesetlerle dolu savaş sahalarını dolaşması, yangınlara su taşıması, böylece Bileciğe kadar gitmesi.
  • Tedkikat ve Telifat-ı İslâmiye Heyeti’ne seçilmesi. (İslâmî eserler ve araştırmalar heyeti) Abdülaziz Çaviş heyetin başkanlığına getirilmiş (Düzdağ).

1923

  • 19 Ocak. Ali Şükrü Bey Tan gazetesini Ankara’da yayınlamaya başladı. Âkif’i Ankara’ya davet eden ve birlikte gelen Ali Şükrü Bey’in gazetesinin başlığının yanındaki kıt’ayı Âkif’in yazmış olması muhtemeldir:
    • Garbın, üç yüz sene var, gündüze dönmüş gecesi,
    • Sen de ey şark, uyuyorsun o zamandan beridir.
    • Kararan başka sular, şimdi senin nevbet, uyan,
    • Doğuyor beklediğin gün: Ağaran tan yeridir.
  • 5 Mart. Meclis’te Lozan’la ilgili gizli görüşmelerde Ali Şükrü Bey’in “Mehmetçiğin süngüsü ile kazanılan muazzam zafer Lozan’da heba edilmiştir…Bu murahhas heyetinin barış meseleleri üzerinde sözleri olamaz efendiler: Artık bunların vazifeleri bitmiştir” demesi.
  • 27 Mart. Trabzon Meb’usu Ali Şükrü Bey’in kaybolması.
  • 29 Mart. Muhalif grubun önde gelen temsilcilerinden Ali Şükrü Bey’in kaybolması Meclis’te infiale yol açtı. Erzurum Meb’usu Hüseyin Avni Bey meşhur konuşmasını yaptı: “Ey Kâbe-i millet! Sana da mı taarruz?..Ey ârâyı millet (millet iradesi)! Sana da mı taarruz?..Ey milletin mukaddesatı!.. Sana da mı taarruz?..”
  • Ali Şükrü Bey’in İple boğulmuş cesedi bulundu. Cenazesi Trabzon’da defnedildi.
  • 1 Nisan. TBMM’nin seçim kararı aldı.
  • 2 Nisan. Ali Şükrü’yü öldürdüğü anlaşılan Çankaya Muhafız Bölüğü Reisi Topal Osman’ın Ayrancı bağlarındaki evinde çatışma neticesi öldürüldü.
  • 16 Nisan. 1. Meclis son defa toplandı.
  • Mayıs başı. Mehmed Âkif ailesiyle İstanbul’a döndü.
  • 16 Mayıs. Sebilürreşad İstanbul’da yayınlanmaya başladı.
  • Ekim. M. Âkif Abbas Halim Paşa’nın dâveti ile ve onunla birlikte Mısır’a gitti. Kışı Mısır’da geçirdi, 1924 baharında döndü.
  • 29 Aralık. Firavunla Yüzyüze şiirini yazdı. (25 aralık 1924’de Sebilürreşad’da yayınlandı.)

1924

  • 11 Mart. Zeki Üngör’ün İstiklâl Marşı bestesinin kabul edildi.
  • Nisan. Mehmed Âkif Mısır’dan döndü.
  • 10 Temmuz. Âsım’ın “Çanakkale Şehidlerine” diye bilinen bölümü Sebilürreşad’da yayınlandı.
  • Ağustos. Âsım kitap olarak yayınlandı.
  • Eylül. Midhat Cemal’in evinde Abdülhak Hamid, Cenab Şehabeddin, Samipaşazade Sezaî, Süleyman Nazif ve Faruk Nafiz’in katılmasıyla “Âsım günü” yapıldı.
  • Ekim. Mehmed Âkif Mısır’a gitti.
  • Süleyman Nazif’in Mehmed Âkif kitabı yayınlandı.
  • 12 Aralık. Hilvan’da Vahdet şiirini yazdı. Sebilürreşad’da ocak 1925’te yayınlandı. (Sebilürreşad’da yayınlanan son şiiri).

1925

  • 5 Ocak. Hilvan’da Gece şiirini yazdı. Sebilürreşad’da aynı ay yayınlandı.
  • 10 Ocak. Hilvan’da Hicran şiirinin yazdı. Hasan Basri Bey, Hicran şiirini Âkif’ten dinledikte sonra, “üstad siz vadiyi değiştiriyorsunuz sanırım” der. Âkif “Hayır kardeşim hayır. Benim asıl vadim budur. Neşrettiklerim, cemiyet-i beşeriyeye hizmet için yazılmış manzumelerdir” cevabını verir.
  • 15 Ocak. Secde şiirinin yazılışı. (Ahmed Naim Bey’e ithaf etmek istemiştir.)
  • 4 Şubat. Hüsam Efendi Hoca şiirinin yazılışı.
  • 13 Şubat. Şeyh Said isyanının başladı. Bunun üzerine Takrir-i Sükun Kanunu’nun çıkarıldı ve Sebilürreşad naşiri Eşre Edib’le birlikte çok sayıda gazeteci İstiklâl Mahkemelerine sevk edildi.
  • 21 Şubat. TBMM’de Kur’an-ı Kerim’in türkçeye tercüme ve tefsiri ile ilgili önerge kabul edildi.
  • 6 Mart. Bir çok gazete ile birlikte Sebilürreşad da Bakanlar Kurulu kararıyla kapatıldı.
  • Mayıs. M. Âkif’in İskenderiye’den deniz yoluyla İstanbul’a geldi.
  • 13 Eylül. Eşref Edip ve gazeteciler İstiklâl Mahkemesi’nde berat etti.
  • Ekim. TBMM’nin Kur’an’ı Kerim’in türkçeye çevrilmesi kararından sonra bu işin ancak Mehmed Âkif tarafından yapılabileceği hususunda neredeyse görüş birliği oluşması. Dostlarının telkinlerinin sonuç vermemesi ve Diyanet İşleri Resi Rifat Bey’in, Aksekili Ahmet Hamdi’yi görevlendirmesi. Onun ısrarlarına rağmen sonuca ulaşılamaması, yakın arkadaşlarının, bilhassa Ahmed Naim Efendi’nin ısrarı üzerine tercüme değil ile meal hazırlamayı kabul etmesi ve 1000 lira avansı alması. (Bu parayı, Sebilürreşad’ın yeniden yayınlanması için Eşref Edib’e vermiş.)
  • Mısır’a son gidişi. Rejim düşmanı muamelesi yapılarak peşine polis takıldığı için yurdunu terk etti. “Arkamda polis hafiyesi gezdiriyorlar. Ben, vatanını satmış ve memleketine ihanet etmiş adamlar gibi muamele görmeye tahammül edemiyorum ve işte bundan dolayı gidiyorum.” On buçuk sene dönmemiştir. İlk iki yıl, Abbas Halim Paşa’nın sarayının karşısında küçük bir köşkte oturur. Daha sonra Hilvan’da çöle yakın küçük bir evde ailesi ile birlikte kalır.
  • 25 Kasım. Şapka iktisasına (giiymesine) dair kanunan çıkarıldı. Bütün memurların şapka giymesi mecburi olmdu.

1926 Annesi Emine Şerife hanım 90 yaşında vefat etti. 1836 Tokat doğumlu. Buharalı bir aileye mensuptu. Tahir Efendi ikinci kocası. Sarıgüzeldeki konak ilk kocasından kalma. Çocukları vefat etmiş. Tahir Efendi’nin Âkif’ten sonra Nuriye isimli bir kızı oldu. Âkif’in şiirini yazdığı Selma onun kızı.

  • Ocak. Kur’an tercümesi için çalışmaya başladı.

1927 4 Ocak. Süleyman Nazif’in vefatı.

1928 Latin alfabesinin kabulünden önce, altı Safahat’tan beşinin (4. Hariç) tekrar basılması.

  • Temmuz. Kur’an tercümesini tamamladı.
  • 28 Ağustos. Hilvan’da Bir gece şiirini yazdı.

1929

  • 1 Ağustos. Hilvan’da Bir arîza şiirini yazdı.
  • Aralık. Kur’an tercümesin temize çekmeye başladı.
  • Mısır Üniveritesi (el-Camiatü’l-Mısriyye)nde Abdülvehhab Azzam’ın aracılığı ile türkçe hocalığına başladı.

1931 Ramazan. Bazı İstanbul camilerinde Kur’an-ı Kerim’in türkçesi okundu.

  • Aralık. M. Âkif’in tercümeden vaz geçtiğini belirten yazısı.

1932

  • Ocak-Şubat. Ramazan’da camilerde türkçe Kur’an okundu. Kadir gecesinde Ayasofya camiinde teravihten sonra okunan tercüme radyodan naklen verildi. Ramazanın son cumasında Saadetdin Kaynak Süleymaniye camiinde smokinle hutbe okudu.
  • Hilvan’da İkinci Arîza şiirini yazdı. Safahat’a almamıştır.
  • Kur’an-ı Kerim tercümesi ile ilgili mukaveleyi fesh etti. (İşi ve borcu Elmalılı Hamdi devralmıştır).
  • “Tercüme güzel oldu, hatta umduğumdan daha iyi. Lakin onu verirsem namazda okutmaya kalkacaklar. Ben o vakit Allahımın huzuruna çıkamam ve Peygamberimin yüzüne bakamam.”
  • 18 Temmuz. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir yazısı ile türkçe ezan uygulamasına geçildi.

1933 Safahat’ın 7. ve son kitabı Gölgeler’in Kahire’de basıldı. (1918-1933 arasında yazılan 41 şiir).

  • 1 Şubat. Ezan ve kametin türkçe okunmasını istemeyen halk Bursa Ulu Camiide namaz kıldıktan sonra Vilayet önüne gelerek toplandı. (Bursa hadisesi, çok sayıda tutuklama).
  • 1 Mayıs. Bursa hadisesi dolayısıyla tutuklanan 19 kişiye Çorum Ceza mahkemesi ağır cezalar verdi.

1934 12 Ağustos. Mehmed Âkif’in Secde şiirini ithaf etmek istediği yakın arkadaşı Babanzade Ahmed Naim’in namaz kılarken secdede vefatı.

1935 10 Şubat. Dostu, hamisi Abbas Halim Paşa’nın vefatı. Vefatı sırasında başında bulunan Âkif şu şiiri yazdı:

Hepsi göçmüş, hani yoldaşlarının hiçbiri yok!
Sen mi kaldın, yalınız kafileden böyle uzak?
Postu sermekse meramın yola, serdirmezler;
Hadi, gölgenle beraber silinip gitmene bak.
Paşa, “Âkif, ne zaman olsa bir Abbas Halim Paşa bulur; fakat ben bir Âkif bulamam. O, benim için bir talihtir” dermiş.

  • Temmuz. Rahatsızlığından ötürü Cebel-i Lübnan’a gitti. Aliye’nin yanında Suku’l-Garb köyünde bir otelde kaldı. (Kudüs, Hayfa, Beyrut).
  • 25 Temmuz. Filozof Rıza Tevfik’i Cünye’de ziyaret etti.
  • Ağustos. Cemil Bereket’in Ali İlmî Fanî Bey aracılığı ile daveti üzerine Antakya’ya geldi. 31 Ağustos’a kadar kaldı. Hanımının rahatsızlık haberi üzerine, Lazkiye yoluyla Beyrut’a döndü.

Burada söylediği şiir:

Viranelerin yasçısı baykuşlara döndüm,
Gördüm de hazanında bu cennet gibi yurdu!
Gül devrini bilseydim onun, bülbül olurdum:
Ya Rab, beni evvel getireydin ne olurdu?

1936 Mehmed Âkif’in hastalığının ilerlemesi.

  • Haziran. Türkiye’ye dönmeye karar verdi ve Kur’an tercümesini Yozgatlı İhsan Efendi’ye teslim etti. “Ben sağ olur da gelirsem, noksanlarını ikmal eder, ondan sonra basarız. Şeyet ölür de gelmezsem bunu yakarsın.”
  • 17 Haziran. Mısır’dan İstanbul’a vapurla döndü.
  • Önce Abbas Halim Paşa’nın kızı Emine Abbas Halim Hanımefendi’nin Maçka’daki evine misafir oldu. Şişli Sıhhat Yurdu’nda yirmi gün kaldı teşhis ve tedavisi yapıldı. Yine Halim Paşa ailesine ait Beyoğlu’nda Mısır Apartımanı’nda hazırlanan daireye yerleştirildi. Üç ay, Said Halim Paşa’nın oğlu Halim Bey’in Baltacı çiftliğinde kaldı.
  • 13 Temmuz. Dahiliye Vekaleti Emniyet Umum Müdürlüğü’nün İskenderiye Konsolosluğuna yazısı: “Memlekete dönen Şair Åkif’e ne zaman ve hangi konsoloslukça vize verildi?”
  • 27 Aralık pazar saat 19.45’de Mısır Apartımanında vefat etti.
  • 28 aralık. İstanbul gazeteleri Mehmet Âkif’in ölüm haberine çok kısa yer verdi. Ankara’dan Üniversite’ye ve resmi yetkililere tören yapılmaması ve katılmamaları hakkında emir gönderildi. Gençler, Bayazıt Camii avlusundaki çıplak tabutu tanıdılar ve Kâbe örtüsü ve bayrağa sarılı olarak Bayezid’den Edinekapı’ya kadar el üstünde taşıdılar. Edirnekapı’de sevdiği arkadaşı Ahmed Naim Bey’in yanında defnedildi.

1937 Eşref Edib’in Mısır’a gidip İhsan Efendi’den tercümeyi almaya çalışması. (Daha sonra damadı Ö. Rıza Doğrul da bunu denemiştir. 2. Dünya Savaşı sırasında Kahire’ye giden Marif Vekili Hasan Ali Yücel de ihsan Efendi’yi sıkıştırır, fakat sonuç alamaz).

1938 Üniversiteli gençler Mehmed Âkif’in kabrini yaptırdı.

  • 27 Aralık. Mehmed Âkif’i anma toplantıları yapılmaya başlandı.

1944 Safahat’ın Latin harfli baskısının yapılması. Damadı Ömer Rıza Doğrul tarafından yayına hazırlanmıştır. (10. Baskıdan itibaren M. Ertuğrul Düzdağ tarafından yeniden düzenlenerek yayınlandı, 1975)

1949 30 Ekim. Taceddin Dergâhı’nın Ankara Şehir Meclisi kararıyla müze haline getirilmesi.

1960 Yol yapımı sebebiyle mezarının Edirnekapı şehitliğine nakledilmesi.

1961 M. Âkif’in Kur’an mealini emanet ettiği Yozgatlı İhsan Efendi’nin vefatı. Mehmed Akif’in mealinin ve İhsan Efendi tarafından istinsah edilen sûretinin oğluna vasiyeti üzerine yakılması.

1973 29 Aralık. Taceddin Dergâhı’nın Mehmed Âkif Evi müzesi olarak tanzim edilerek açıldı.

1978 27 aralık Yazarlar Birliği’nin Taceddin Dergâhı’nda Mehmed Âkif’in anma programlarına başladı.

1984 27 Aralık. Kültür Bakanlığı ve Diyanet Vakfı’nın onarımından sonra Mehmed Âkif Müzesi’nin tekrar açıldı.

1986 Vefatının 50. yılı dolayısıyla Mehmet Âkif yılı ilan edildi. Kültür Bakanlığı’nın teşebbüsü ile kabri yeniden yapıldı.

2007 4 Mayıs. 12 Mart’ın “İstiklâl Marşının kabul edildiği günü ve Mehmed Âkif Ersoy’u anma günü” olarak kutlanması ile ilgili kanun TBMM’de kabul edildi.

2008 7 Mart. “İstiklâl Marşı’nın Kabul Edildiği Günü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü Hakkında Yönetmelik” Resmi Gazete’de yayınlandı.

Kaynaklar:

  • Eşref Edib (Fergan): Mehmed Âkif Hayatı-Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları. 2. bs. İstanbul 1960
  • H. Basri Çantay: Âkifname. İstanbul 1960
  • Mithat Cemal (Kuntay): Mehmet Âkif Hayatı-Seciyesi-Sanatı. 2. bs. Ankara 1986
  • Fevziye A. Tansel: Mehmed Âkif Hayatı ve Eserleri. 2. bs. İstanbul 1973
  • M. Emin Erişirgil: İslâmcı Bir Şairin Romanı. 2. bs. Ankara 1986
  • M. Ertuğrul Düzdağ: Mehmed Âkif Ersoy. Ankara 1998
  • Dücane Cündioğlu: Bir Kur’an Şairi. Mehmed Âkif ve Kur’an Meali. İstanbul 2000
  • M. Ertuğrul Düzdağ: Mehmed Âkif Mısır Hayatı ve Kur’an Meali. İstanbul 2003
  • D. Mehmet Doğan: Camideki Şair Mehmed Âkif. 3. bs. İstanbul 2006
  • D. Mehmet Doğan: İslâm Şairi-İstiklâl Şari Mehmed Âkif. Ankara 2008

Kaynak: http://www.mehmetakifarastirmalari.com/index.php?option=com_content&view=category&layout=blog&id=1&Itemid=2

***********************************************

İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif’in kimi şiir ve yazıları sık sık anımsanır. Kimileri pek gün ışığına çıkmamıştır. Ancak, Yeniçağ Gazetesi’nde 2003 yılında yayımlanan Muhittin Nalbantoğlu imzalı araştırmada, Mehmet Âkif’in bir dostuna yazdığı mektuptan şu satırlar aktarılıyor:

“Mısır’da on bir yıl kaldım. Fakat on bir saat daha kalsaydım artık çıldırırdım. Sana halisane bir fikrimi söyleyeyim mi; insanlık da Türkiye’de, milliyetçilik de Türkiye’de, Müslümanlık da Türkiye’de, hürriyetçilik de Türkiye’de… Eğer varsa, Allah benim ömrümden alıp, hepsini (Mustafa Kemal’i kastederek) O’na versin…”

***********************************************

Mehmet Âkif’in bir de ünlü Sevr Hitabesi var… Orada diyor ki:

“Ey cemaat, gözünüzü açınız, ibret alınız! Artık kime hizmet ettiğimizi, kimin hesabına birbirimizin gırtlağına sarıldığımızı anlamak zamanı, sanıyorum ki gelmiştir. Allah rızası için olsun, aklımızı başımıza toplayalım.
Çünkü böyle düşman hesabına çalışarak, elimizde kalan şu bir avuç toprağı da verecek olursak, çekilip gitmek için arka tarafta bir karış yerimiz yoktur. Şimdiye kadar düşmana kaptırdığımız koca koca memleketlerin halkı hicret (göç) edecek yer bulabilmişlerdi. Biz öyle bir akıbete mahkûm olursak, başımızı sokacak delik bile bulamayız… Sevr bizim için Avrupa’nın hazırladığı bir ölüm fermanıdır…”
Bunlar bugüne kadar ya hiç yazılmadı, ya da halktan özellikle saklandı…

Ünlü şairimiz ‘Çanakkale Şehitleri’ şiirinde şöyle diyor:

“… Şühedâ gövdesi baksana, o dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa dünyada eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne Güneşler batıyor!

Ey bu topraklar için, toprağa düşmüş asker!..
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i…
Bedr’in arslanları, ancak bu kadar şanlı idi…

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe!” desem, sığmazsın!” “

İstiklal Marşımızın bir bölümünde de ise şöyle diyordu:

“… Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler Hak’kın…
Kim bilir; belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı!..”

Bunları bire bir yaşayıp da, bu ülkeyi Anadolu’da kuran bu ulusu kim zincire vurabilir, kim dilini, dinini ve geleneklerini değiştirebilir? Coğrafyasını kim değiştirip, kim bu ülkenin eksenini kaydırabilir? Bu mümkün mü?

Mehmet Akif’in Zağanos Paşa Camisindeki Vaazı
Mehmet Akif Balıkesir’de iken kendisinden şehrin en büyük camii olan Zağanos Paşa’da halka vaaz etmesini istediler. O, gördüklerinden sonra böyle bir teklifi memnuniyetle kabul etti. Akif’in vaaz edeceği Cuma günü, Zağanos Paşa Cami’ine cemaat sığmamış dışarıya da hasırlar serilmişti. Akif, kürsüye çıktı ve konuşmasına Kur’an’dan Âli İmran sûresinin 103 ayetini okuyarak başladı”. Ve ardından “Cihan alt üst olurken seyre baktın öyle durdun ya,
Bugün bir serserisin, derbedersin kendi yurdunda!” diye devam eden manzumesini okudu ve bunu şöyle açıkladı:

“Evet, biz Müslümanlar, dünya çalışıp didinirken, her gün her alanda biraz daha aşamalar kaydederken, biz onlara seyirci gibi baktık. Özellikle bu son yıllarda başımıza birçok felaketler yağdı. Halen da çilemizi doldurmuş değiliz. Sebebi; din işlerinde olduğu gibi, dünya işlerinde de gevşek davranmamızdır. Hayat herkesin hakkıdır… Fakat hangi hak olursa olsun, savunulmadıkça sahibine, hiçbir yarar sağlamaz— Biz Müslümanlar tıpkı yürümeyen çocuklar gibi emeklemeye çalışırken bir de baktık ki etrafımızdaki devletler, göklerde uçuyorlar… Berlin’den havalanıp Trabzon’a iniyorlar. Biz ise hala yolda yürümeyi bile beceremiyoruz.”

hepsini (Mustafa Kemal’i kastederek) O’na versin…”

***********************************************

Balıkesir Cephesi’nde milli müdafaayı bizzat gören ve Milli Mücadele’yi “büyük bir gaza” telakki eden Mehmet Akif, burada son derece heyecanlanarak “zafer yolu bu yoldur” demekten kendisini alamaz. Bu tarihten sonra M. Akif’i Milli Mücadele içinde bir Kuvay-i Milliyeci olarak görürüz. Zaganos Paşa Caminde halka seslenen Akif;

“Biliyorsunuz düşman (aramıza) asırlardan beri bölücülük-tefrika-tohumlarını ekti ve meyvelerini de topladı. Eğer Müslümanlar yaşamak istiyorlarsa, cemaat arasında dargınlığa, küskünlüğe, bölücü1üğe yol açacak en önemsiz gibi görünen söz ve davranışlardan kaçınılmalıdır. Tabii, varlıklarını sürdürmek İSTEMİYORLARSA, buna bir diyeceğimiz olmaz. Zira, Allah korusun hayat hakkımızı kaybettiğimiz gün, insanlığımızı da unutmamız gerekecek. Çünkü bizi tutsak edenler, hayvanlara yaptıkları muamelenin aynısını bize de yapacaklar.”

Vaazı devamında:
“Bu hareketin, bu hizmetin sadece din ve vatan savunmasına yönelik olduğu, dost ve düşman tarafından tamamen anlaşılmalıdır. Yani bu mücadelenin herhangi bir çıkar için yapılmadığını, en yakınımızdaki ile en uzaktaki dahi bilmelidir. Bu görünümü sarsacak en ufak bir söz veya davranış hoş karşılanmamalıdır. Çünkü hepimizin amacı birdir ve bellidir. Amacı, hedefinden saptırma yolunda yapılacak bir girişim, -Allah korusun­ birliğimizi zedeleyebilir. Hepimizin bir vatan borcu, bir dini borcumuz vardır ki, onu ifa etme hususunda ufacık bir ihmal bile caiz değildir.”

hepsini (Mustafa Kemal’i kastederek) O’na versin…”

***********************************************

Mehmet Akif’in Nasrullah Camiindeki Vaazı
Vatan Şairi Akif’in, 19 Kasım 1920 Cuma günü Kastamonu Nasrullah Camii Kürsüsünde yapmış olduğu konuşması, Milli Mücadele ruhunu ateşleyen vaaz olarak tarihe geçmiştir.

Ey cemaat-i Müslim’in, Milletler yalnız topla, tüfekle, zırhla, ordularla, tayyarelerle yıkılmıyor, yıkılamaz. Milletler ancak aralarındaki rabıta- birliği çözülerek herkes başının derdine, kendi havasına düştüğü zaman yıkılır.

İslâm tarihini şöyle bir gözden geçirecek olursak şarkta-garp’ta hepsinin tefrika-ayrılık, fitneler, fesatlar, nifaklar, yüzünden istiklallerine veda ettikleri, başka milletlerin esareti altına girdiklerini görüyoruz.

Bizim zaaflarımızdan faydalanan düşmanlarımız, yerli işbirlikçilerden de faydalanarak Osmanlı döneminde Şam, Kudüs, Yemen, Güneydoğu Anadolu, Millî Mücadele yıllarında da Adapazarı, Düzce, Yozgat, Bozkır, Biga İsyanlarının çıkışında da önemli rol oynadıkların görüldü.

Artık kime hizmet ettiğimizi, kimin hesabına birbirimizin gırtlağına sarıldığımızı anlamak zamanı zannediyorum ki gelmiştir… Böylece düşman hesabına çalışarak elimizde kalan şu bir avuç toprağı da verecek olursak çekilip gitmek için arka tarafta bir karış toprağımız bile yoktur. Şimdiye kadar düşmana kaptırdığımız koca memleketin halkı hicret edecek yer bulabilmişlerdi.

Neuzibillâh (Allah’a sığınırız) biz öyle bir akıbete mahkûm olursak başımızı sokabilecek bir delik bulamayız…
hepsini (Mustafa Kemal’i kastederek) O’na versin…”

***********************************************

Mehmet Akif Ersoy’un Çankırı Vaazı

“Aziz Çankırılılar, kâfirlerin köleliğini kabul etmeyip hürriyet için cihad açan Mustafa Kemal Paşa etrafında toplanınız ve ülkemizi yakıp yıkan hamile kadınların karınlarını deşen hiçbir günahı olmayan çocuklarımızı süngüleyip havada dolaştıran kız ve kadınlarımızın namuslarına tecavüz eden Yunan ordusunu ve onları destekleyen kafirleri kovmadıkça ve eli kolu bağlı yörelerimizde İslam’ın bayrağını dalgalandırmadıkça sizlerin de ameli noksan [kalır] ibadeti makbul olamaz. Köleliği kaldıran ona cihad açan Kuvva-yı Milliye ordusuna
katılınız. Cennetin kapısı daima şehitlere ve gazilere açıktır. Her iki cihanda da Allah’ın makbul kulları şehitler ve gazilerdir.”

Leave a Reply