ODTÜ Neden Hedef Haline Getirildi
30.08.2013 15:04
“Honç-ho (Kasap-işkenceci)” olarak adlandırılan Vietnam Pasifikasyon uzmanı ve CIA ajanı Komer, 28 Kasım 1968 Perşembe günü olaylı olarak geldiği Türkiye’den 7 Mayıs 1969 Çarşamba günü ayrılmak zorunda kaldı.
Eski Güney Vietnam Pasifikasyon Uzmanı ve CIA Ajanı Komer, ABD Büyükelçisi olarak Türkiye’ye atandı. Beyaz Saray tarafından, Parker Hart’tan boşalan ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne Güney Vietnam’da Barışı Koruma Programı Müdürü olan CIA ajanı Robert Komer’in getirildiği açıklandı.
İlhan Selçuk 30 Kasım 1968 Cumartesi günü Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan yazısında, “Ne demektir pasifikasyon?” diyerek, Komer hakkında şu değerlendirmeyi yaptı:
“Hükümet darbesi düzenlemek, karşı-devrim hareketini sahneye koymak, seçimlere para yatırımı yapmak, iç savaş çıkartmak gibi ‘özel harekât’ ve Amerikanca deyimiyle ‘special operation’ CIA’nin işidir. Bay Komer işte bu teşkilatın görevlisidir. Ankara Amerikan Büyükelçisi’nin Türkiye’den önce Vietnam’da ‘Pasifikasyon’ hareketini yönetmesi de gene CIA programı içinde bulunmaktadır. Bu programa göre 15 milyonluk Güney Vietnam halkının yüzde 90’ı, 11.000 stratejik köye veya dikenli tel ve mayınlarla çevrilmiş kamplara toplanmaktadır. Bu programı Türkiye’de pek iyi tanıdığımız AID (Amerikan Yardım Teşkilatı) yürütmektedir. Ne var ki, bu örgütü CIA memurları idare etmektedir. Pasifikasyon hareketi, 11.000 stratejik köye topladığı Vietnam halkı ile ‘Milli Kurtuluş Cephesi’ arasındaki ilişkileri kesmek amacıyla düzenlenmiştir. Çünkü Vietnam Milli Kurtuluş birlikleri köylere sızdıkça milli uyanış başlıyor, köylüler istilacı Amerikan askerlerine ve satılık saygon hükümetine karşı silahlanıp direnmeye katılıyorlar. Amerikan CIA’si sözde ‘Pasifikasyon’ eylemiyle bu milli direnmeyi kırmak istemiştir. Bu yolda elinde iki silah vardır: ‘Para ve işkence’. Bay Komer işte bu görevden sonra Ankara’ya gelmiştir.”
DENİZ GEZMİŞ, CIA AJANI KOMER’İ KINAMAKTAN TUTUKLANIYOR
Devrimci öğrenciler, ABD’nin Ankara’ya yeni atadığı büyükelçi Robert Commer’i kınamak amacıyla Atatürk Havaalanı’na gitti.
Ahmet Candangil olayı şöyle anlatmıştır:
“28.11.1968 tarihinde saat 15.00 sularında DÖB’lü ve birkaç tane de FKF’li öğrenci TMGT’de konuşuyorlardı. Bu arada Yeşilköy Havaalanı Danışma Bürosu’ndan teşkilata telefon edilmiş; saat 16.30’da Amerikan Büyükelçisi Commer’in Yeşilköy’e ineceği haber verilmişti. O sırada TMGT’de bulunan öğrenciler süratle İstanbul Üniversitesi Hukuk ve İktisat Fakültelerinin amfilerine dağıldılar. Deniz Gezmiş’in yaptığı konuşmalarla 80 kişilik bir öğrenci grubu derhal Yeşilköy’e hareket etti. Yeşilköy’de polisle karşılaşılmış ve Commer’in uçağı sanılarak başka bir PAN Amerikan uçağına hücum edilerek, çürük yumurta ve taş atılmıştı.”
Olay sonrasında gözaltına alınan 18 öğrenciden Deniz Gezmiş, Mustafa Zülkadiroğlu, Mustafa Gürkan, Toygun Eraslan ve Rahmi Aydın 29 Kasım Cuma günü Bakırköy Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi tarafından tutuklandı.
Duruşma yargıcının, “Son sözünüz var mı?” sorusuna gençler, “Son sözümüz kahrolsun Amerika’dır,” karşılığını verdi. Öğrenciler, duruşmadan çıktıktan sonra, “Bağımsız Türkiye Marşını” söyledi.
Commer’i kınayan öğrencilerin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a gönderdikleri telgraf şöyleydi:
“Vietnam’da emperyalist Amerika’nın uşaklığını yapan CIA ajanı Commer yeni bir Vietnam denemesi için Türkiye’ye geldi. İtimatnamesini kabul etmeyiniz. İTÜ-ÖB, İÜİF, İÜOF, İÜ Dişçilik Fakültesi, DÖB, FKF.”
Aynı duygular içinde olan ODTÜ ve Ankara Üniversitelerine kayıtlı 1500 kadar genç, 28 Kasım 1968 Perşembe günü öğleden sonra derslere girmeyip otobüslerle toplu halde Esenboğa Havaalanı’na gitti. Amaç, Komer’in uçağını havaalanına indirmemekti. Bu nedenle havaalanına giden gençler, uçağın ineceği alana oturarak beklemeye başladı.
Gençlerin havaalanında Komer’i kınamak amacıyla toplandığı öğrenen emniyet güçleri, Komer’i iniş pistinin ucundan otomobille alarak, havaalanı binasına uğramadan şehre götürdü. Uzun süre marş söyleyip slogan atarak Komer’i bekleyen gençler, Komer’in gizlice şehre götürüldüğünü öğrenince topluca geri döndü.
Gençlerden bir grup, ABD’lilere ait bazı işyerlerine saldırarak tepkilerini dile getirdi. Ayrıca, Tunus Caddesi’nde bulunan ABD’lilere ait kulübe girmeye çalışıldı. Görevli bekçiler, gençleri engellemek için uğraştı. Fakat, gençler, kapıyı kırarak içeri girdi ve buzdolabı, oyun makinesi gibi eşyaları tahrip edip bazı camları kırdı. Bu arada bekçilerden birinin havaya iki el ateş etmesi üzerine olay yerine gelen polis, Gün Zileli, Mehmet Akın Atauz, Mehmet Ali Zaufcu, Fatih Uludere, Ural Ateşer, Musa Gülhan, Ali Orhan Yücealp, Orhan Aybers’i yakaladı. Gençler sorgularından sonra serbest bırakıldı.
KOMER’İN OTOMOBİLİ ODTÜ’DE YAKILIYOR
ODTÜ SFK’dan aralarında Sinan Cemgil, Hüseyin İnan, Yusuf Tunbay Aslan, Halil Çelimli, Münir Ramazan Aktolga, Ahmet Sina, Metin Çulhaoğlu, Mehmet Sait Kozacıoğlu, Müfit Özdeş, Çağatay Anadol’un da bulunduğu 44 delege, 4-5 Ocak 1969 tarihlerinde İstanbul’da yapılan FKF Genel Kurulu’na katıldı.
Genel Kurul’da yapılan tartışmalar ve seçilen yeni yönetimden sonra bir grup halinde İstanbul’a giden ODTÜ delegeleri, 5 Ocak gece yarısı iki ayrı grup halinde otobüs ve trene binerek ODTÜ’ye geldi. Bir kısmı yurtlara yatmaya giderken, bir kısmı ODTÜ SFK’ya gitti.
6 Ocak 1969 Pazartesi… Ankara’da yağmurlu bir hava vardı. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Robert Commer ziyaret amacıyla 1969 model “Cadillac” marka siyah renkli, 06 CA 001 plakalı makam otomobiliyle, saat 12.30’da ODTÜ’ye gitti.
Komer’in otomobilini ilk olarak, Rektörlük’ün hemen yanında ve karşısında olan kantin, kütüphane ve kimya laboratuvarında bulunan öğrenciler fark etti.
Mustafa Yalçıner, Komer’in ODTÜ’ye geldiğini arkadaşlarına haber vermek için yurtlara koştururken, İran Öğrenci Derneği Başkanı ve Mimarlık Fakültesi üçüncü sınıf öğrencisi Hamid Yakup isimli öğrenci de ODTÜ-SFK’ya giderek, “Haberiniz yok mu? Komer’in otomobili Rektörlük’ün önünde” dedi.
Sinan Cemgil, Hüseyin İnan, İrfan Uçar, Halil Çelimli, Yusuf Tunbay Aslan, Bekir Tuncay Çelen, Mehmet Akın Atauz, İbrahim Seven, Rasih Ulaş Bardakçı, Mete Ertekin, Sait Big, Serdar Haybat, Mustafa Taylan Özgür ve birkaç öğrenci hızla olay yerine gitti.
Rektörlük önünde park etmiş olan Komer’in otomobilinin çevresinde toplanmış olan bir kısım öğrenci, Komer, ABD ve Kurdaş aleyhinde slogan atmaktaydı.
Birkaç öğrenci, otomobilin yanına gelerek şoför Nidai Cemal’den, kapı ve kontak anahtarlarını istedi. Şoför anahtarları vermedi.
Bunun üzerine öğrenciler arabayı taşa tuttu ve “çimlere basmayınız” yazılı demirleri sökerek arabanın camlarını kırmaya başladı.
Rektör Kurdaş ile ODTÜ Öğrenci Birliği Başkanı İskender Odabaşıoğlu, bu arada, öğrencilerin arasına karışarak eylemcileri engellemeye çalıştı.
Rektör Kurdaş’ın uzaklaşmasından sonra Sinan Cemgil, Hüseyin İnan, Akın Atauz, İbrahim Seven, Halil Çelimli, İrfan Uçar, Ulaş Bardakçı, Yusuf Aslan, Mustafa Taylan Özgür, Ahmet Sönmez, Komer’in otomobilini sallamaya ve sarsmaya başladı.
Komer’in otomobilini sarsan ve sallamaya çalışan öğrenciler, sonra havaya kaldırıp devirmeye çalıştı. Bir kısmının avucu otomobili devirmek için uğraşmaktan kan içinde kaldı. Fakat otomobil çok ağır olduğu için deviremezler.
İbrahim Seven civardan bulduğu bir çelik boruyu getirdi. Eylemciler, uzun çelik boruyu manivela gibi kullanarak Komer’in otomobilini ilk önce yan, sonra ters çevirdi.
Ters çevrilen otomobilin benzin deposundan benzin akmaya başladı. Hüseyin İnan, hemen gitti Sinan’ın boynundaki kaşkolü aldı. Ters çevrilmiş ve benzin akıtan Komer’in otomobilinin benzin deposunun kapağını açan Hüseyin, deponun içine sarkıtıp benzin emdirdiği kırmızı-siyah çizgili uzun kaşkolü otomobilin değişik yerlerine vurmaya başladı. Bu şekilde otomobili benzinle bulayan Hüseyin İnan otomobili ateşe verdi.
Otomobil alev aldıktan sonra kalabalık iyice arttı, bu arada otomobili söndürmek için itfaiye geldi. Fakat öğrenciler, itfaiyenin yangını söndürmesine engel oldu.
Öğrenciler, otonun yanışını ABD’yi ve Komer’i kınama gösterileri yaparak seyretti.
ABD büyükelçisi de Rektörlük binasından otosunun yanışını izledi.
Olaylar olurken Elektrik Bölümü öğrencilerinden Recep Aysayar da Rektörlük binasının üçüncü katında ders çalışmaktaydı. Olayları izlemek için pencereye yanaştı. Bir Amerikalı da Recep Aysayar’ın yanında yanan otomobili kamerasıyla filme almaktaydı.
Otomobilin yanışının zaman zaman hafiflemesi üzerine bazı gençler ellerindeki demir çubuklarla yanmayan kısımları ateşe doğru çekerek tamamıyla yanmasını sağlamaya çalıştı. Bu arada bazı öğrenciler de otomobilin bagaj kapağını açarak yanmayan kısımları tekrar ateşe verdi. Tekerlekleri ateşler arasında yavaş yavaş erirken otomobil büyük gürültülerle infilak etti.
Üç saat yanan otomobilin bir enkaz haline gelmesinden sonra bazı öğrenciler otomobili parçalara ayırdı. Aralarında Şule Albayraktaroğlu, Ahmet Sönmez, Ahmet Börüban, Cemal Selman Pakoğlu’nun da olduğu bazı öğrenciler, hatıra olarak otomobilden küçük birer parça aldı. Ahmet Sönmez de, Cadillac marka otomobilin armasını aldı.
Ahmet Sönmez ile Ahmet Börüban, Komer’in otomobilinden aldıkları parçaları halen saklamaktadır.
Ahmet Börüban bu konda şunları anlatıyor:
“Commer’in arabasının parçasını ben hala saklıyorum; bakır boru ve iki adet hortum kelepçesi. Yusuf’un tespihi ile kol saatı da bende idi, Gülay Ünüvar (Özdeş) yurt dışına giderken bana emanet bırakmıştı, ancak eve çocuk bakmaya gelen kadın maalesef onları çalmış. Çok para teklif ettim ama hep
inkâr etti. Çok üzgünüm.”
“VİETNAM PASİFİKASYON HAREKETİNİ İDARE EDEN BİR KİŞİ, DEVRİMCİ TÜRK TALEBELERİNİN BULUNDUĞU BİR ÜNİVERSİTEYE ELİNİ KOLUNU SALLAYA SALLAYA GİREMEZ”
Otomobili yakan öğrenciler, olayı izleyen gazetecilere, hareketlerinin nedeni olarak, “Vietnam’da pasifikasyon hareketini idare eden bir kişi, devrimci Türk talebelerinin bulunduğu bir üniversiteye elini kolunu sallaya sallaya giremez,” şeklinde açıklama yaptı.
Halil Çelimli, elindeki megafonla, yanan otomobili seyredenlere, “Halk savaşının ilk meşalesi burada yakıldı” diye söylev çekti.
Komer’in otomobilinin yakılma olayı, ajans ve radyo aracılığıyla, başta Türkiye olmak üzere bütün dünyada açıklandı.
“ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ’NDE KAN AKITTIRMAM”
ODTÜ Rektörü Prof. Kemal Kurdaş, Komer’in otomobilinin yakılması olayını özetle şöyle anlatmıştır:
“6 Ocak 1969 Pazartesi günü için verdiğimiz yemeği, Rektörlük binasında Akademik Konsey’in toplantı salonunda hazırlattık. O gün Rektörlük’e evvela dekan arkadaşlarım geldi. Rektör yardımcıları da zaten binada hazır bekliyorlardı. Misafirin kim olduğunu bir-iki kişi sordu. ‘Şimdi gelecek göreceksiniz’ diyerek ipucu vermekten kaçındım. Saat 12:20’yi biraz geçerken Büyükelçi Komer’in arabası Rektörlük’e ulaştı. Ben, elçiyi Rektörlük katının üst basamaklarında karşıladım. Kendisini alıp arkadaşların bulunduğu salona götürdüm. Hepsini Komer’e tanıştırdım. Genç ve dinamik bir adam, belli ki zeki. Arkadaşlarla sohbete daldı fakat aradan on beş-yirmi dakika ya geçti ya da geçmedi, içerideki arkadaşlar bana geldiler, ‘Efendim, malum öğrenciler Rektörlük etrafında toplanıyorlar’ haberini verdiler. ‘Hemen gidin şoförü bulun, arabayı alıp fidanlığa götürsün. Bizden de bir-iki kişi yanına katın, fidanlıkta beklesinler’ talimatını verdim.
Arkadaşlar gittiler ve hemen geri geldiler. ‘Efendim öğrenciler şoförü tehdit edip (Kıbrıslı bir Türk şoför) otomobilin anahtarını elinden almışlar. Şoför şaşırmış bir halde bir tarafta duruyor’ dediler.
Bunun üzerine idareci arkadaşları yanıma alıp aşağıya indim. Beni gören bir kısım öğrenci kütüphanenin yanından yukarı alleye doğru kaçıştı. Geri kalanların üzerine de ben yürüdüm; pasolarını istedim. (Otobüse falan binerken ellerinde kullandıkları vesika.) Büyük bir kısmı itiraz etmeden çıkarıp verdiler. Pasoların toplanması bitince, ‘Dağılın buradan’ emrini verdim. Dağıldılar veya dağılıyor gibi yaptılar. Ben de yukarı Komer ve arkadaşların bulunduğu salona geri döndüm. Misafirlerimizi yemeğe davet ettim, masaya oturduk. Fakat çok geçmeden kötü haberler birbiri ardından gelmeye başladı. Öğrenciler gene toplanıyorlar. Çok kalabalıklaştılar. Arabanın etrafındalar. Malum grup hepsi oradalar. Arabayı devirmeye çalışıyorlar. Camını kırdılar. Devirdiler. Arabayı şişliyorlar. Arabayı yaktılar. Saat 13.15 dolaylarında.
Hepimiz masadan fırladık. Arabayı gören Rektörlük’ün makam odasının pencerelerine yığıldık. Araba gerçekten yanıyor, etrafı öğrenci kaynıyor. Yanan arabayı bir-iki dakika seyrettik. O sırada rektörlük telefonu çaldı, açıp bana verdiler. ‘Bir komiser sizi arıyor efendim!..’
Telefonu aldım, ‘Buyur kardeşim’ dedim. Karşımdaki kendisini tanıttı. Komiser bilmem kim, ismi hatırımda kalmadı. Söylediği şu:
“Komiser: Efendim, arabayı yaktılar.
Ben: Evet gördüm.
Komiser: Müdahale edelim mi?
Ben: Neyle edeceksin?
Komiser: Yanımda adamlarım var.
Ben: Sen neredesin?
Komiser: Mimarlık Fakültesi’ndeyim 35 numaralı odada (bu rakam 33 de olabilir.)
Ben: Benden izin almadan üniversiteye nasıl girdin?
Komiser: Amirlerim emir verdi, girdim efendim. Ben bir saatten fazla bir süredir burdayım.
Ben: Ya… (Demek ki Emniyet, büyükelçinin üniversiteye geleceğini ve geliş saatini biliyordu, burada bir olay çıkacağını tahmin ediyordu veya belki de biliyordu. Onun için üniversiteye bir öncü ekip de yerleştirmişler.)
Telefonda komiser soruyor: ‘Efendim müdahale edeyim mi?’
Cevabım: ‘Olay şu ana kadar bir araba yakılmasından ibaret, şimdi sen müdahale edip kan mı çıkarmak istiyorsun? Masum bir öğrenci ölürse ben bunun hesabını hayatımın sonuna kadar veremem. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde kan akıttırmam, otur oturduğun yerde, sonra da sessizce kimseye görünmeden üniversiteden çık.’
Komiser çaresiz, ‘Peki’ dedi. Telefonu karşılıklı kapadık. Üç-dört dakika geçmemişti ki ikinci bir telefon. Saat 13:20 olabilir. Bu defa beni arayan İçişleri Bakanı Faruk Sükan. Telefonda bir bacağı koparılmış kedi gibi bağırıyor:
Sükan: ‘Rektör, elçinin arabasını yaktın!’
Ben: ‘Hayır ben yakmadım. Beş-on manyak öğrenci yaktı.’
Sükan: ‘Sen yaktırdın.’
Ben: ‘Hayır, öğrenciler yaktılar. Ben bunu üniversiteye karşı işlenmiş vahim bir hata, hatta ihanet olarak kabul ediyorum.’
Sükan: ‘Sefiri kandırıp oraya davet ettin, tuzağa düşürdün.’
Ben: ‘Hayır, ben davet etmedim, ısrarla o gelmek istedi.’
Sükan: ‘Ben şimdi olaya müdahale edeceğim. Bütün gücümle üniversiteye giriyorum.’
Ben: ‘Neyle gireceksiniz?’
Sükan: ‘Karşınızdaki Mobil istasyonunda 250 polisim var, onlarla gireceğim.’
Ben: ‘Faruk Bey, ben polisinizi üniversiteye sokmam. Polis bu anda üniversiteye girerse mutlaka kan çıkar, arabanın etrafında iki yüz, üç yüz tane çocuk var. Bunların belki on-on beşi olaya karışan zorba, diğerleri masum öğrenci, seyirci. Ama hepsi genç ve heyecanlı. Bu ortamda polis üniversiteye girerse burası bir muharebe meydanına döner. Belki onlarca masum öğrenci, hayatını kaybeder. Ben kimseye bunun hesabını veremem. Onun için kesin olarak söylüyorum polisin üniversiteye bir adım bile atmasına izin vermiyorum.’
Sükan: ‘Ben gireceğim.’
Ben: ‘Giremezsin, girersen karşında evvela beni bulursun.’
Sükan: ‘Elçi orada, hayati tehlikede.’
Ben: ‘Elçinin hayatı ve emniyeti benim teminatım altındadır. Beni öldürmeden kimse ona dokunamaz. Burada işleri kontrol altına aldıktan sonra, elçiyi elçiliğe şahsen ben götüreceğim.’
Sükan homurdanarak telefonu kapattı.
“Sükan’la telefon konuşmamız bittikten sonra Komer’le bir kenara çekilip durumu gözden geçirdik. Komer olayı sükunetle değerlendirmiş gözüküyordu. Üzüldüğünü söyledi. Beni teselli etti. Bir nevi ben sebep oldum gibi bir havada konuşuyordu. Bense Komer’den çok daha fazla kızmış ve üzülmüş haldeydim. Olayı Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne bir ihanet, bir delilik olarak görüyordum. Bu zorbalığa karşı kanım pahasına da olsa direnme kararındaydım. Komer’e dedim ki:
‘Ekselans, bu zorbalara karşı azmimizi, kararlılığımızı gösterelim direnelim, teklifim şu: Programımızı değiştirmeyelim. Şimdi hiçbir şey olmamış gibi yemeğe oturalım, yemeğimizi bitirelim. Yemekten sonra isterseniz birlikte müzeyi gezeriz. (Pek istekli olmadı). Sonra ben sizi ve arkadaşlarınızı benim arabamla sefarete götürürüm.’
Korner teklifimi kabul etti, yemeğe oturduk, ben yemek arasında kısa bir basın toplantısı da yaptım. Olayı şiddetle kınadım. Failleri belirlediğimizi, bunları Savcılığa bildireceğimizi, haklarında da disiplin tahkikatı yapacağımızı söyledim. Gerçekten de olayın faillerini kolayca tespit edebilmiştik. Personelden bir arkadaşımız tesadüfen olayı baştan sona filme almıştı. Ortada bir sürü görgü tanığı da vardı, herkes gördüklerini beş-on dakikada kâğıda dökebildi. Yemek uzunca sürdü. Saat 15.30’dan sonra ben Büyükelçi Komer’i alıp arabamla sefarete götürdüm. Eskişehir yoluna çıkmadan arabayla üniversite etrafında, çevre yolunda bir tur attırdım. Zorbalığa pabuç bırakmadığımı dosta düşmana karşı anlatmak istiyordum. Sefarette Komer’den dostça ayrıldık. Ben acele üniversiteye döndüm.”
ABD MUHTIRA VERİYOR
ABD Büyükelçisi Komer’in otomobilinin yakılması sadece Türkiye’de değil tüm dünyada geniş yankılar uyandırdı.
ABD Büyükelçilik Başkatibi Andrew, Dışişleri Bakanlığı Batı Dairesi’ne giderek, olayla ilgili ve ayrıca tazminat isteyen büyükelçilik muhtırasını verdi. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Oktay İşcen, Komer’in yakılan otomobilinin zararının Türkiye tarafından ödeneceğini açıkladı.
Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, bir soru üzerine, son olayın Türk-ABD ilişkilerinde herhangi bir değişiklik yapmayacağını ve dostluğun eskisi gibi sürdürüleceğini söyledi.
ABD Büyükelçisi Komer, saat 16:55’te, Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’i makamında ziyaret ederek, iki saate yakın görüştü. Büyükelçi Komer, görüşmeden sonra, “Türkiye’yi terk etmeyi düşünüyor musunuz?” sorusuna, “Türkler, beni istedikleri sürece buradayım” karşılığını verdi.
Fakat Robert W. Commer Türkiye’de fazla kalamadı. Türkiye’deki görevinden alındı, yerine William Handley atandı. “Honç-ho (Kasap-işkenceci)” olarak adlandırılan Vietnam Pasifikasyon uzmanı ve CIA ajanı Komer de, 28 Kasım 1968 Perşembe günü olaylı olarak geldiği Türkiye’den 7 Mayıs 1969 Çarşamba günü ayrılmak zorunda kaldı.
Komer’in otomobilinin yakılmasına karşı ODTÜ’nün hemen bütün öğrencileri ortak hareket etmişti. ODTÜ Ülkü Ocağı’nın da altında imzası olan bir bildiri yayınlandı. Yayınlanan bildiri şöyledir:
“Kamuoyuna; emperyalist güçlerin Türkiye’de oynamakta olduğu oyunun perdelerinden birini teşkil eden Komer’in ODTÜ’yü ziyareti olayı, asıl tertipçi olan Komer ve Kurdaş yerine birkaç arkadaşımızın suçlandırılması ve okulumuzun kapatılmasıyla sonuçlanmıştır. Biz uyanık ve anti-emperyalist ODTÜ gençliği olarak Danıştay kararını hiçe sayarak okulun kapalı tutulmasında ısrar eden ve suçsuz arkadaşlarımızın hakkında kamu koğuşturması açılmasına sebep olan tertipçi, işbirlikçi ve Amerika’nın ‘Keyman’ı durumunda olan, Amerikandan daha Amerikancı kişileri tüm gücümüzle lanetleriz. Türklerin tam bağımsız Türkiye ilkesinin gerçekleşmesini engellemek için ellerinden gelen gayreti gösterecek olan bu güçler ODTÜ öğrencisi nazarında tüm haysiyetlerini yitirmişlerdir. Bu yüzden olayların tertipçisi olan yöneticileri istifaya çağırır, arkadaşlarımızın direnişlerinin amacımız gerçekleşinceye kadar sürmesini diler, sonuna dek yanlarında olacağımızı belirtiriz.
ODTÜ Ülkü Ocağı, ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Öğrenci Derneği, ODTÜ İdari İlimler Fakültesi Öğrenci Derneği, ODTÜ Elektrik Mühendisliği Fakültesi Öğrenci Derneği, ODTÜ Makine Mühendisliği Fakültesi Öğrenci Derneği, ODTÜ Öğrenci Forumu.”
Turhan Feyizoğlu
Odatv.com
Kaynak: http://www.odatv.com/n.php?n=odtu-ve-abd-ajani-commer-3008131200
You must be logged in to post a comment.