Türkmen cephesinde değişen bir şey yok

ODATV-logo turkmen-cephesinde-degisen-bir-sey-yok-1806141200_l18.06.2014 01:06

Irak’ın 2003’te başlayan kanlı Amerikan işgalinin en acı sayfalarından biriydi; Telafer. Türkmen ve fakat aynı zamanda Şii olmanın bedelini çok acı ödediler. Telafer, Musul iline bağlı 200 bini (ABD saldırısı öncesi 450 bin) geçkin nüfusu olan tarihi bir Türkmen kentidir. Oğuzların Avşar boyundan gelen Telaferli Türkmenler’de asker olma oranı yüksektir. Saddam Hüseyin döneminde Irak ordusunda onlarca general, yüzlerce subay Telaferli Türkmenlerdendi. Aslında hepsi de Şii değildi, içlerinde Sünni de vardı. Asıl mesele onların yurtsever ve savaşçı olmalarıydı. (Bu arada Iraklı Türkmenler bilir de çok anlatmaz, Kerküklü Türkmenler politik, Telaferliler ise savaşçı olarak bilinir)

2003’te Irak’a saldıran Bush’un deyimiyle “Haçlı Kuvvetleri”nin ilk hedeflerinden biri Telafer olmuştu. Çünkü Suriye sınırındaki stratejik konumu direnişçilerin hareketlerini kolaylaştırıyordu.

Ve Amerikan ordusu, 2004 yılının Eylül ayı başında Telafer’e ağır saldırıya geçti.

Kendisi de bir Irak Türkmeni olan (dönemin) Irak Demokrat Partisi Başkan Yardımcısı Kasım Ömer, 2008’de bu olayı Ufuk Ötesi sitesine anlatmıştı:

“Telafer’in kontrolünü ele geçirmek, Türkmen mücahitlerini kırmak ve sözde direnişi sona erdirmek amacıyla, 03 Eylül 2004 tarihinde saat 15:30 sularında ABD Kuvvetleri ile işbirlikçi Irak Ulusal Muhafızları Türkmen şehri Telafer’i kuşattılar. ABD askerleri Telafer’i ikiye bölmek istediler. Kuzey’den Hasanköy-Saray mahallesi hattı ve batıdan Kamberdere (Kadisiyye-Temanin) hattı. Kuşatma üç daire şeklinde oldu: Birincisi: Türkmen şehri Telafer’in etrafı tamamen kuşatıldı. İkincisi: şehre giden yollar kuşatılarak kontrol altında tutuldu. Üçüncüsü: Telafer merkezi kuşatıldı. Telafer halkı bu kuşatmayı görünce ciddi önlemler aldılar. Âdeta şehir bir savaş hazırlığı havasına girdi. Telafer Mücahitleri silahlarına sarılarak savaşın başlamasını beklediler Yaklaşık 20 bin askerle operasyona başlayan ABD; körfezden kalkan B52 ağır bombardıman, F-16 uçakları ile 2 saat boyunca Ses bombası ve 13 saat boyunca Salkım bombası kullanarak, Kuzey’den 80 adet Batı’dan 163 adet Tankla şehre girmeye çalıştı. ABD’lilerin yanında Arnavut kökenli askerleriyle birlikte Peşmerge ve PKK’lilerin de bulunduğu tespit edildi. İlk ve üçüncü kuşatmada Peşmergeler ve PKK’liler plâkasız araçlarla şehrin içine konuşlandı. Türkmen Mücahitlerinin saklandıkları noktalarını ABD uçaklarına havadan algılayıcı disketlerle destek verdiler. Başta şehrin su deposu tahrip edildi. Telafer’in elektriği operasyonun başlamasıyla Musul barajından ABD’liler tarafından kesildi. 4, 5 ve 6 Eylül günleri boyunca devam eden kuşatmada 20 civarında savaş helikopterlerinin de operasyona katılmasıyla birlikte, halk Telafer’i terk etmeye başladı. 120 civarında Türkmen Telaferin 300 Türkmen köyüne sığınmak üzere şehri kaçak yollarla terk ettiler. ABD’liler, durumun farkına varınca şehir dışına çıkma yasağı getirdiler. Musul’a giden bütün ana yolları kapatıp Telafer’i yasak bölge ilan ettiler. Yani yüzbinlece Türkmen esir hale düştü. İlk gün; ABD’lilerin 8 tank ve 2 adet helikopteri imha edildi. 6 Eylül 2004 tarihinde ABD ile Türkmen Mücahitleri bir anlaşma yapmaya karar verdiler. Şehrin önde gelen Türkmen temsilcileriyle bir araya gelerek, ellerinde bulunan sözde 2 binin üzerinde olan mücahidin ABD’lilere teslim edilmesini istediler. Türkmenler de bu isteğin karşılığı olarak ABD’nin Irak’tan tamamıyla çekilmesi taleplerini ABD askerlerine ilettiler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Dışişleri Bakanı Abdullah GÜL, Türk ve dünya kamuoyuna “Telafer kuşatılmamıştır. Bu çatışmalar ABD ile Türkmenler arasında değildir. Şii lider Sadr’ın yanlılarıyla ABD arasında gerçekleşen bir çatışmadır” açıklamasını yapmıştı. Ancak, ABD ile Türkmenler arasındaki ittifak arayışları boşa çıkınca ve bölgeden gelen gerçek haberler, savaş fotoğrafları, tahrip edilen evler ve video çekimleri Türkiye’deki Türkmenleri harekete geçirdi. Olayın gerçekleri dünyaya yayılınca ABD bir an önce Telafer mücahitlerini yakalamak istedi. Telaferin 5 km uzağında olan Havaalanından yaklaşık 80 top Telafer’e atıldı. Telafer halkı bu defa her evde bir genç bırakarak gece şehri terk ettiler. ABD, Türkiye’ye “Telafer’de yerleşen ve halkın huzuru bozan bir takım teröristleri yok etmek amacıyla bir operasyon düzenlemeyi planlıyoruz.” dedi. 8 Eylül’de Telafer’de Türkmen Şii guruplarının cihat ilan etmesiyle, Telafer’in diğer bölgeleri de olayın içine dahil oldu. Bu da ABD’lilerin işini daha zora soktu. Olaylar; 8, 9 ve 10 Eylül’de de devam etti. Ardından ABD’nin geri adım atmasıyla ve dünya kamuoyunun tepkilerine karşın 14 Eylül’de savaşın sona erdiği ilan edildi. Ancak bu güne kadar bu savaş devam ediyor. Bu operasyon planlı bir şekilde gerçekleşmiştir. ABD, Türkiye’yi aldatmıştır.“

AKP 2004 YILINDAKİ KATLİAMA DA GÖZ YUMMUŞTU

ABD saldırısında F-16 ve B-52 bombardıman uçakları kullanldı. Telafer’e misket bombası atıldı. Uranyumlu mermiler kullanıldı. 450 bin nüfuslu Telafer’den en az 170 bin kişi göç etti.

Tahmini rakamlara göre saldırıda 2 bin Türkmen hayatını kaybetti. 7 bin Türkmen hapse atıldı. En acısı da 2004 yılındaki AKP Hükümeti, burnunun dibindeki bu insanlık faciasına göz yumdu veya başını başka tarafa çevirdi. Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ‘bu olay Sadr yanlısı Şii isyancılarla ABD ordusu arasında cereyan etmektedir’ dedi. Türkmenler sadece Şii olarak tanımlandı. Çünkü bu hükümet için önemli olan milliyet değil mezhepti. Tıpkı Suriye saldırısında net biçimde ortaya çıktığı gibi. Türk medyası da bu katliama yüz çevirdi. Olay olup bittikten sonra bir kaç haber yazı ve demeçle bu korkunç katliam kamuoyunun dikkatinden saklandı.

Öyle ya, ABD askerlerinin sağsalim evlerine dönmesi için dua eden bir BOP Eşbaşkanı için bir kaç bin Şii Türkmen’in lafı mı olurdu!

DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK

2014’ün Haziran ayında Abdullah Gül’ün yerinde Ahmet Davutoğlu, Amerikan Ordusu’nun yerine ise IŞİD denen yamyam sürüsü vardı. Musul’da ise 2004’te ABD desteğiyle Musul’a giren Barzani peşmergelerinin yerini Siyonist IŞİD aldı. Telafer’e saldıran ABD ordusunun da yerini yine bu paralı yağmacı sürüsü aldı.

2004’te de Türkmenler 50 kilometre ötedeki Sincar’a sığınmıştı, bugün de aynen öyle.

Sadece Musul yerine bugün peşmergenin hedefi Kerkük oldu. IŞİD ile anlaşıp Kerkük’e girdiler. Kadersiz Türkmenler ise 2004’te de üçe bölünmüş Irak yerine bir ve bütün bir Irak’tan yanaydılar, bugün de öyle.

AKP 2004’te de Amerika’nın destekçisiydi, bugün de Sünni İslam kılıfı altında Amerikan planlarının uygulayıcısı konumunda. Amerika ve İsrail’in “Atom bombasından sonraki en muhteşem icadı El Kaide” ise asıl sahipleri için kelimenin tam hakkını vererek terör yani korku yaratma işini sürdürüyor.

TAŞERON SİSTEMİ İFLAS ETMEYE MAHKUM BİR SİSTEMDİR

Ha, 2004’ten 2014’e emperyalizm cephesinde hiç mi bir şey değişmedi diye sorarsanız cevabım:

“2004’te de yeniliyordu, bugün daha da çok yenilme eğilimine girdi. Bakın Suriye, Afganistan, İran, Mısır, Ukrayna, Orta Asya ve tüm dünyada ABD hegemonyası gerileme sürecindedir. Yeni savunma doktrini sonrası (bana sorarsanız bir geri çekilme, ricat doktrinidir) artık işini kendi görmek yerine eşkiyaya gördürüyor. Ama bu da sürdürülebilir bir yöntem değil. Türkiye, İran, Suriye ve Irak, er veya geç bir araya gelip bölgedeki her türden terörün kökünü kazıyacaktır“ olur.

Meşhur atasözüdür; “El şeyiyle gerdeğe girilmez“ ya da “El elin eşeğini türkü çağıra çağıra arar“ o da olmadı “Kurda sormuşlar boynun niye kalın diye, ‚kendi işimi kendim görürüm’ demiş“. Taşeron sistemi sadece Türkiye’de değil ABD’de de iflas etmeye mahkum bir sistemdir, bir acziyet ifadesidir.

ÖNEMLİ NOT: Bir önceki yazımda Türkiye’nin IŞİD denen yamyamları terörist olarak tanımadığını yazmıştım. Buna karşılık bakanlar kurulunun 2013 Eylül’ünde IŞİD’i terör örgütü olarak tanıdığı cevabı geldi. Ben de açtım 10 Ekim 2013 tarihinde yayımlanmı resmi gazeteyi okudum. Şimdi orada BM kararları gereğince ekli listedeki kişi ve örgütlerin mal varlığını dondurma kararı var. Liste Türkçeye bile çevrilme gereği duyulmadan ingilizce haliyle karara eklenmiş. Listede IŞİD’in de adı geçiyor. Ancak kararın hiç bir yerinde terör ya da terörist ibaresi bulunmuyor.Sadece BM kararı gereği mal varlıklarının dondurulması yönünde bir karar var. Kaldı ki o karara bile uyulmadığı açıkça gözüküyor. Ayrıca daha yeni, El Nusra ve Boko Haram için alınan kararların IŞİD için alınmadığı belli. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın CHPli Tanrıkulu’na yanıtını merakla bekliyoruz. Tahminimiz o ki, hükümetin bu ikircikli tutumunun altında ileride açılacak uluslararaı savaş suçları davalarına yönelik kendini güvence altına alma gayretleri var. Yani bildiğiniz takiyye burada da geçerli.

Hüseyin Vodinalı

Odatv.com

Kaynak: http://www.odatv.com/n.php?n=turkmen-cephesinde-degisen-bir-sey-yok-1806141200

Leave a Reply